Читать книгу Ejderhaların Kaderi - Морган Райс, Morgan Rice - Страница 7

BİRİNCİ BÖLÜM

Оглавление

Kral McCloud, yamaçtan aşağıya doğru hücum ederek, Yüksek Topraklar’ı aştı ve Halka’nın MacGil tarafına doğru hızlandı. Yüzlerce adamıyla birlikte atını dörtnala koştururken, can havliyle dizginlere asıldı. Kolunu gererek kırbacını kaldırdı ve atına sertçe vurdu. Atın dürtülmeye ihtiyacı yoktu, ama yine de onu kırbaçlamak hoşuna gidiyordu. Hayvanlara acı çektirmekten zevk alıyordu.

Önündeki manzara karşısında McCloud’un ağzı sulandı; huzurlu bir MacGil köyü… Erkekler silahsız bir şekilde tarlalarda, yazın sıcaklığı yüzünden yarı çıplak olan kadınlar ise yalnız bir şekilde evlerindeydi. Evlerin kapıları açıktı; tavuklar serbestçe dolaşıyor, kazanların içinde akşam yemekleri kaynıyordu. Kral, vereceği hasarı, toplayacağı ganimetleri, mahvedeceği kadınları düşündü ve gülümsemesi genişledi. Dökeceği kanın tadını şimdiden alabiliyordu.

Gittikçe hızlanarak kırlara dağılan atların toynaklarından gök gürültüsünü andıran sesler çıkıyordu. Ve nihayet, birisi geldiklerini fark etti. Köyün muhafızı olan genç bir çocuk, elindeki mızrakla ayağa kalktı ve yaklaşan seslere doğru döndü. McCloud, çocuğun gözlerindeki korkuyu gördü. Böylesine sakin bir yerde yaşarken, hiç savaş görmemiş olmalıydı. Ne yazık ki bu duruma hazırlıksızdı.

McCloud hiç vakit kaybetmedi; her savaşta olduğu gibi ilk kanı dökmek istiyordu. Adamları, buna izin verecek kadar iyi tanıyorlardı onu.

Atını, acıyla kişneyinceye kadar kırbaçladı ve daha da hızlanarak adamlarının önüne geçti. Demirden yapılmış ağır mızrağını kaldırdı ve arkaya doğru gerilerek fırlattı.

Her zaman olduğu gibi hedefi tutturdu; mızrak, çocuğun sırtıyla buluştu ve onu ağaca sapladı. Çocuğun sırtından akan kanların görüntüsü, McCloud’un gününün güzel geçmesi için yeterliydi.

MacGil arazilerinden geçerek, köyün kapısına doğru hücum etmeye devam ederlerken, McCloud küçük bir sevinç çığlığı attı. Sahnelemek üzere olduğu yıkım için neredeyse çok güzel bir gündü.

Köyün artık savunmasız olan kapısından geçtiler. Bu insanlar, Halka’nın sınırında, Yüksek Topraklar’a çok yakın bir bölgede yaşadıkları için aptaldı. Daha akıllıca davranmaları gerekirdi, diye düşündü McCloud küçümseyerek, köyün adının yazılı olduğu ahşap tabelaya baltasını savururken. Yakında buraya yeni bir isim verecekti.

Adamları köye girdi ve etraftan, kadınların, çocukların, yaşlı adamların ve bu kahrolası yerde yaşayan herkesin çığlıkları yükseldi. Muhtemelen yüzlerce şanssız ruh vardı ve McCloud her birine ödetmeye kararlıydı. Can havliyle evinin güvenliğine doğru koşan bir kadına odaklanırken, baltasını havaya kaldırdı. Böyle olamaması gerekiyordu.

Tam da istediği gibi, baltası kadının sırtına çarptı ve kadın bir çığlıkla yere düştü. Onu öldürmek değil, sadece yaralamak istemişti. Nihayetinde, daha sonra onunla yaşayacağı zevkler için onu canlı istiyordu. Kadını iyi seçmişti; uzun sarı saçları ve dar kalçaları vardı, yaşı on sekizin çok da üstünde değildi. Bu kadın onun olacaktı. Ve belki de kadını, onunla işi bittiğinde öldürürdü. Ya da öldürmez, kölesi olarak yanında tutardı.

Kadının yanına doğru dörtnala giderken keyifle haykırdı ve atı durmadan kadının üzerine atladı. Toprağın üstünde birlikte yuvarlandılar ve McCloud, hayatta olmanın tadını çıkararak gülümsedi.

Sonunda, hayatı yeniden anlam kazanıyordu.

Ejderhaların Kaderi

Подняться наверх