Читать книгу Kraliçelerin Yönetimi - Морган Райс, Morgan Rice - Страница 6

BİRİNCİ BÖLÜM

Оглавление

Thorgrin kükreyen yanardağdan yüzlerce metre aşağıya doğru çamur içinde yuvarlanırken kafasını kayalara vuruyordu. Dünya başının üzerinde dönerken onu durdurmaya çalışıyor, tutunmaya çabalıyor, ama yapamıyordu. Biryandan da gözünün ucuyla kendisi gibi yamaçtan tekrar tekrar yuvarlanan, düşüşlerini yavaşlatmak için çaresizce kayalara, ya da buldukları her şeye tutunmaya çalışan kardeşlerini görüyordu.

Thor aradan geçen her saniyeyle birlikte yanardağın tepesinden ve Guwayne’den gittikçe uzaklaştığını görüyordu. Tepedeki barbarların bebeğini kurban etmek üzere olduklarını düşündükçe çıldırıyordu. Ellerini çılgınlar gibi çamura sapladı, tekrar tepeye ulaşabilmek için çaresizce çabaladı.

Ama her denemesinde çok az yol alabiliyordu. Patlamalarla birlikte dağ üzerine kül yağarken etrafını güçlükle görüp nefes alabiliyor, kendisini korumaya çalışıyordu. Adeta tüm evrenin yükü omuzlarına binmişti.

Her şey o kadar hızlıydı ki, o daha hissedemeden gerçekleşiyordu. Aşağıya baktığında keskin kayalardan oluşan zemini gördü. Oraya düşerlerse hepsinin öleceğini biliyordu.

Sonra gözlerini yumdu, aldığı eğitimleri, Argon’un öğrettiklerini, annesinin sözlerini düşündü. Sakin olmaya ve içindeki savaşçı gücü tekrar canlandırmaya çalışıyordu. Hayatı gözlerinin önünden geçiyordu. Bu onun son imtihanı olabilir miydi?

Dua etmeye başladı. “Lütfen tanrım, eğer varsan beni kurtar. Bu şekilde ölmeme izin verme. Gücümü toplamama yardım et. Oğlumu kurtarmama yardım et.”

Sözleri söylerken test edildiğini, kaderine karşı gelmesi için bir şeyin onu zorladığını düşündü. Çetin bir savaşçı imtihanından geçiyordu.

Gözlerini kapattı, dünya yavaşlamaya başladı, fırtınanın ortasında artık sakin ve huzurluydu. Damarlarından avuç içlerine doğru yükselen sıcaklığı fark etti, kendisini bedeninden büyük hissediyordu.

Sonra bedeninden dışarı çıktı, dağın yamacından aşağı doğru yuvarlanan halini gördü. O anda artık bedeninde olmadığını fark etti. Artık daha yüce bir varlıktı.

Tekrar bedenine döndüğünde, avuçlarını başının üzerine kaldırdı, avuç içlerinden dışarıya doğru parlayan beyaz ışığı gördü. Işığı yönlendirerek kendisinin ve arkadaşlarının etrafında bir küre oluşturdu, artık çamur bitmişti. Hala düşüyorlardı ama çamur onlara kalkan olan kürenin üzerinden kayıp geçiyor, onlara ulaşamıyordu.

Yamaçtan kaymaya devam ediyorlardı ama artık çok daha yavaşlamışlardı ve dağın eteğinde küçük ve güvenli bir platoya doğru yönelmişlerdi. Kafasını indirdiğinde dizlerine kadar gelen sığ bir suda durduklarını gördü.

Şaşkınlıkla etrafına baktı, dağa döndüğünde ışık küresinin üzerlerine yağmasını engellediği tüm o enkazı gördü. Bunu yaptığına inanamıyordu.

“Herkes iyi mi?” dedi O’Connor.

Thor, Reece, O’Connor, Conven, Matus, Elden ve Indra’yı gördü. Hepsi çok sarsılmış ve parmak uçlarına kadar titriyorlardı, ama ufak tefek yaraların haricinde mucizevî bir şekilde hayattaydılar. Suratlarını temizlediler; hepsi sanki kömür madeninden çıkmış gibi kapkaraydı. Thor, arkadaşlarının gözlerinden hayatta kaldıkları için ne kadar mutlu olduklarını ve ona ne kadar minnettar olduklarını okuyabiliyordu.

Thor, birden döndü ve dağın tepesine doğru baktı, aklında kalan tek şey vardı; oğlu.

“Oraya tekrar nasıl ulaşacağız?” diye sordu Matus.

Ama daha sözlerini bitirmeden Thor, ayak bileklerini sarmalayan bir şey hissetti. Başını eğdiğinde irkildi, kalın, yapışkan ve güçlü garip bir yaratığın ayak bileklerinden baldırına doğru sarılarak çıktığını gördü. Bu, uzun, iki başlı yılanbalığına benzeyen bir yaratıktı ve diliyle tıslama sesi çıkartırken bacaklarından yukarıya doğru sarılmıştı. Yaratığın derisi Thor’un bacaklarını yakmaya başlamıştı.

Önce tekme atmaya çalıştı sonra kılıcını çekerek yaratığa doğru salladı. Diğerleri de aynı şekil kılıçlarını çekerek etrafını sardılar. Kendi bacağını yaralamamak için dikkatlice yaratığın bir kafasını kopardı. Yaratık acıyla Thor’u bıraktı ve tıslayarak tekrar suda kayboldu. Thor’un bileklerindeki korkunç acı da geçmişti.

O’Connor yayını çekip okunu yaratığın arkasından fırlattı ama ıskaladı. Tam o anda Elden’ın çığlıkları duyuldu. Üç yaratık daha aynı anda kendisine saldırmıştı.

Thor öne doğru atıldı ve O’Connor’ın bacağından yukarıya doğru yaratığı kesti. Bu sırada Indra Elden’a “Kımıldama!” diye bağırıyordu.

Yayını çekti ve yaratıklara doğru üç hızlı ok salladı. Tam isabetle Elden’ın derisini sıyırarak üçünü de vurdu.

O’Connor şok olmuştu.

“Deli misin sen!” diye bağırdı. “Neredeyse bacağımı vuracaktın!”

Indra gülümsedi.

“Ama vurmadım. Öyle değil mi?”

Thor sudaki hareketliliğin arttığını fark etti. Arkasını döndüğünde düzinelerce yaratığın onlara doğru geldiğini gördü. Sudan bir an önce çıkmaları gerektiğini biliyordu.

Thor şaşkındı, güçsüzdü ve bitkin düşmüştü. Gücünden geriye çok az kalmıştı ve arka arkaya aynı gücü kullanamayacağını biliyordu. Yine de bedeli ne olursa olsun son bir kez denemek zorundaydı. Denemezse asla geri dönemeyeceklerdi, yaratıklarla dolu bir suda can verecek ve oğlunu hiçbir zaman kurtaramayacaktı. Bu tüm gücüne mal olabilir, günlerce zayıf kalabilirdi ama umurunda değildi. Guwayne yukarıda savunmasız ve yardıma muhtaçtı. Barbarların elindeydi ve bir şeyler yapması gerekiyordu.

Yaratıklar üzerine doğru gelirken gözlerini kapattı ve tekrar avuçlarını havaya kaldırdı.

“Yalnız ve tek Tanrı adına,” diye bağırdı. “Sana göklerin yarılmasını ve bulutların bizi yukarı alması için göndermeni emrediyorum!”

Sözcükler Thor’un ağzından karanlık ve derin bir ses tonuyla çıktı. Artık Druid olmasını kabullenmekten korkmuyordu ve Druidler’in göğsünde ve havada titreşim saçtığını hissediyordu. Bir anda göğsünü saran inanılmaz bir sıcaklık hissetti. Sözler ağzından çıkarken istediğinin gerçekleşeceğini biliyordu.

Sonra feci bir gümbürtü duyuldu; Thor yukarı baktığında gökyüzünün değişmeye başladığını gördü. Gökyüzü koyu mor rengini almış, bulutlar kabarmaya başlamıştı. Ardından yuvarlak bir delik açıldı, ardından parlak kırmızı bir ışık ve onun arkasından onlara doğru inen boru şeklinde bir bulut gözüktü.

Saniyeler içinde Thor ve diğerleri kendilerini bir hortumun içinde buldular. Thor etraflarını saran bulutların nemini hissedebiliyordu. Sanki ışığın içinde kaybolmuşlardı. Saniyeler sonra bildiği her şeyden daha hafifti ve yukarıya, gökyüzüne doğru çekiliyordu. Kendisini evrende süzülürken hissediyordu.

Dağın yamacından yukarıya, daha yukarıya yükseliyordu. Tüm enkazı geçti, kendilerini koruyan kalkanı geçti, dağın tepesine ulaşmıştı. Bulut onları yanardağın en tepesine götürüp nazikçe bıraktı. Sonra aniden ortadan kayboldu.

Thor kardeşleriyle beraberdi ve ona şaşkın gözlerle tanrıymış gibi bakıyorlardı.

Ama Thor şimdi bunları düşünmüyordu. Döndü ve hızlıca platoyu süzdü, şu an sadece önünde ellerinde beşikle volkanın köşesinde duran üç barbarı düşünüyordu.

Savaş çığlıklarıyla onlara doğru atıldı. İlki ona doğru döndü, ileri atıldı, ama Thor tereddüt etmeksizin kafasını kesti. Diğer ikisi de ona döndü, dehşet içinde kalmışlardı. Thor kılıcını birisinin kalbine sapladı ve dönerek kılıcının arkasıyla diğerinin suratına vurdu, çığlıklar içinde volkanın köşesinden aşağıya attı.

Hemen geri döndü ve beşik yere düşmeden yakaladı. Aşağıya baktı, kalbi zamanında yetişmenin verdiği heyecanla deli gibi atıyordu. Guwayne’i çıkartıp kollarına almak için sabırsızlanıyordu.

Ama beşiğin içine baktığında tüm dünyası yıkıldı.

Beşik boştu.

Tüm dünyası donmuştu. Orada öylece kalakaldı.

Yanardağın içine baktı, aşağıdan yukarıya doğru yükselen alevlerden başka bir şey yoktu. Oğlunun öldüğünü biliyordu.

“HAYIR!” diye bağırdı.

Dizlerinin üzerine çöktü, gökyüzüne haykırdı; ağlarken bağırışları tüm dağda yankılanıyordu.

Yaşamını uğruna feda edebileceği her şeyini kaybetmiş bir adamın ilk haykırışlarıydı.

“GUWAYNE!”

Kraliçelerin Yönetimi

Подняться наверх