Читать книгу Kardeşlerin Yemini - Морган Райс, Morgan Rice - Страница 15

ONUNCU BÖLÜM

Оглавление

Thor, küçük kayığın önünde ayakta dururken, arkasında kardeşleri vardı; akıntı onları doğruca şu an önlerinde olan bu küçük adaya taşırken kalbi heyecanla çarpıyordu. Thor yukarı bakıp kayalıkları hayretle izledi, daha önce böyle bir şey görmemişti. Üzerlerinde hiç pürüz olmayan, beyaz, sağlam granitten oluşan duvarlar, iki güneşin altında parıldıyor ve doğruca yüzlerce metre yukarı ulaşıyorlardı. Ada kendinden dairesel şekildeydi, tabanı kayalarla çevriliydi ve dalgaların mütemadiyen çarpmalarıyla oluşan ses yüzünden düşünmenin imkanı yoktu. Nüfuz edilemez görünüyordu, bir ordunun kat edemeyeceği imkansızlıktaydı.

Thor bir elini gözüne götürüp güneşe karşı gözünü kıstı. Kayalıklar bir noktada, yüzlerce metre yükseklikteki platonun en son noktasında duruyor gibi görünüyordu.  Orada, en tepede her kim yaşıyorsa Thor o kişinin sonsuza kadar orada güvende olacağını fark etti. Orada yaşayan biri olduğu farz edilirse tabii.

En tepede, adanın üstünde bir hare gibi dolaşan açık pembe ve mor renkli bulut halkaları güneşin sert ışınlarını bir battaniye gibi örtüyor ve bu yeri sanki Tanrının kendisi tarafından ödüllendirilmiş gibi gösteriyordu. Nazik bir esinti çıktı, hava keyifli ve yumuşaktı. Annesinin kalesine gittiğinden bu yana bu şekilde hissetmemişti.

Diğerleri de yüzlerindeki hayranlık ifadeleriyle yukarı baktılar.

"Burada kim yaşıyordur?" diye arkadaşlarının zihnindekini yüksek sesle sordu O'Connor.

"Kim ya da ne?" diye sordu Reece.

"Belki kimse yoktur," dedi Indra.

"Belki de yol almaya devam etmeliyiz," dedi O'Connor.

"Daveti de es mi geçelim?" diye sordu Matus. "Yedi kişiyiz ve yedi ip görüyorum."

Thor kayalıkları incelerken daha yakından baktı,  en tepeden sahile doğru salınarak inen yedi tane altın ipin güneşin altında parıldadığını görünce meraklandı.

"Belki biri bizi bekliyordur," dedi Elden.

"Ya da aklımızı çelmeye çalışıyordur," dedi Indra.

"Ama kim?" diye sordu Reece.

Thor en tepeye bakarken tüm bu düşünceler onun da zihninde dolanıyordu. Buraya geldiklerini kimin bilebileceğini merak etti. Biri tarafından izleniyorlar mıydı?

Hepsi sessizce suyun üstünde duran kayığın içinde dururlarken akıntı onları adaya daha çok yakınlaştırıyordu.

"Asıl soru," diye başladı cümlesine Thor, sonunda sessizliği bozarak, "dost canlısı olup olmadıkları veya bunun bir tuzak olup olmadığı."

"Bir şey fark eder mi?" diye sordu Matus yanına gelerek.

Thor kafasını salladı.

"Hayır," dedi, kılıcın kınını daha sıkı tutarken. "Her halükarda burayı ziyaret edeceğiz. Eğer dost canlısıysalar onları kucaklarız, düşmanlarsa onları öldürürüz."

Akıntılar devam ederken, uzun ve kıvrılan dalgalar kayığı, bu yeri çevreleyen siyah kumla dolu dar kıyıya kadar taşıdı. Kayıkları nazikçe kalkarak kumun üzerine oturdu ve bir an sonra herkes kıyıya atladı.

Thor kılıcının kınını kenarından sıkıca kavrıyor ve her yöne dikkatle bakıyordu. Sahilde çarpan dalgalardan başka hiç bir hareket yoktu.

Thor kayalıkların dibine doğru yürüyüp, avucunu yaslayarak ne kadar pürüzsüz olduklarını, yaydıkları ısı ve enerjiyi hissetti. Kayalıklardan doğruca yukarı çıkan ipleri incelerken kılıcını yerine koyup içlerinden birini tuttu.

Biraz asıldı, ip düşmedi.

Diğerleri de bir bir ona katılarak iplerden birini alıp asıldılar.

"Taşır mı?" diye sordu O'Connor yüksek sesle doğruca yukarı bakarak.

Hepsinin aynı şeyi düşündüğü belli oluyordu.

"Bunu öğrenmenin tek yolu var," dedi Thor.

Thor iki eliyle ipi tutup zıpladı ve tırmanmaya başladı. Etrafında duran diğer arkadaşları da aynı şeyi yaparak dağ keçileri gibi kayalıklara tırmanmaya başladı.

Thor tırmanmaya devam ederken, kasları ağrıyor güneşin altında yanıyordu. Boynuna doğru giden terler önce gözlerini yakarken bacakları titriyordu.

Fakat aynı zamanda bu iplerle ilgili sihirli bir şey, onu ve diğerlerini destekleyen ve daha önce hiç olmadığı kadar hızlı çıkmalarını sağlayan garip bir enerji vardı, sanki ipler onları yukarı çekiyordu.

Mümkün olduğunu düşündüğü süreden çok daha önce Thor kendini yukarıda buldu. Uzanınca çimen ve toprağa çıktığını görerek şaşırdı. Kendini yukarı çekip yumuşak çimenlerde yuvarlandı. Yorgundu, nefes nefese kalmıştı, elleri ve kolları ağrıyordu. Etrafında diğer arkadaşlarının da vardığını gördü. Başarmışlardı. Bir şey onların yukarıda olmasını istemişti. Thor bunun bir rahatlama sebebi mi yoksa endişe kaynağı mı olduğunu bilmiyordu.

Dizinden destek alıp kılıcını çekti ve hemen kenara gitti, ne bekleyeceğini hiç bilmiyordu. Etrafındaki kardeşleri de aynısını yaparak ayağa kalkıp içgüdüsel olarak yarım daire şekli alarak birbirlerinin arkalarını kollamaya başladılar.

Fakat Thor orada durup bakarken gördüğü nedeniyle şaşırdı. Kayalıklı, çorak ve ıssız bir yerde bir düşmanın onu karşılamasını bekliyordu.

Bunun yerine, onları karşılayan kimsenin olmadığını gördü. Kayaların yerine ise gözlerinin değdiği en güzel yer karşıladı onları: orada, önlerinde uzanan yeşil sıra dağlar, sabah güneşi altında parıldayan çiçekler, yapraklar, meyvelerle doluydu. Buradaki sıcaklık mükemmeldi, nazik okyanus esintileri tenlerini okşuyordu. Meyve bağları, yemyeşil üzüm bağları öylesine bereketli ve güzeldi ki hemen anında üstlerindeki gerginliği aldı götürdü. Kılıcını kınına koydu, diğerleri de rahatlamıştı. Hepsi bu mükemmel yeri inceliyordu. Ölüler ülkesinden ayrıldıktan sonra ilk kez, Thor tamamen rahatlayıp tedbiri elden bırakabileceğini hissetti.

Thor şaşırmıştı. Nasıl olur da bu muhteşem ve olağanüstü yer sonsuz ve acımasız denizin ortasında yer alabilirdi? Thor etrafına bakınca her şeyin üstünde asılı duran zarif sisi gördü, yukarı bakınca da iyice tepede bu yeri örtüleyen fakat güneş ışınlarının biraz oradan biraz buradan geçmesine izin veren mülayim mor bulutları fark etti. Bu yerin kesinlikle sihirli olduğunu vücudunun her zerresiyle biliyordu. Burası öylesine fiziksel güzelliklere sahipti ki Halka gibi cömert bir yeri bile gölgede bırakırdı.

Thor uzaktan gelen tiz bir ses duyunca şaşırdı; başlangıçta zihninin ona oyun oynadığını düşündü. Ancak sesi tekrar duyunca içinin ürperdiğini hissetti.

Elini kaldırıp gözlerine götürdü ve göğü incelemeye başladı. Bir ejderhanın çığlığı olduğuna yemin edebilirdi ancak bunun imkansız olduğunu biliyordu. Son ejderhalar Ralibar ve Mycoples'in öldüğünü biliyordu. Buna, ölümlerini getiren o kader anına bizzat şahit olmuştu, hala kalbinin üzerinde bir hançer gibi sallanıyordu o an. Eski dostu Mycoples'i düşünmediği bir gün bile geçmiyordu,  yeniden onun sırtında olmayı çok istiyordu.

Duyduğu bu çığlık hüsnükuruntu muydu? Unutulmuş bazı rüyaların yansıması mıydı?

Çığlık aniden yeniden yükselerek göğü deldi, havanın tüm dokularını delik deşik ederken Thor'un kalbi yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı, hem heyecan hem de hayretler içinde ne hissedeceğini bilemeden durdu. Bu mümkün olabilir miydi?

Thor elini gözlerine götürüp iki güneşe doğru bakarken, kayalıkların en tepesinde daireler çizen küçük bir ejderhanın gölgesini gördüğünü düşündü. Dondu, acaba gözleri ona oyun mu oynuyor diye düşündü.

"O bir ejderha mı?" diye aniden sordu Reece yüksek sesle.

"Bu mümkün değil," dedi O'Connor. "Hayatta kalan başka ejderha yok."

Fakat Thor bulutların içinde kaybolan şeklin gölgesini izlerken bundan o kadar emin değildi. Thor aşağıya bakıp çevreyi incelerken merak etti.

"Burası neresi?" diye sordu Thor yüksek sesle.

"Rüyaların yeri, ışığın yeri," dedi bir ses.

Thor bu tanımadık ses karşısında afalladı, arkasını diğerleriyle birlikte dönünce başlığı takılı sarı bir cübbe giymiş, üstünde mücevherler bezeli, ucunda ise siyah bir tılsımın yer aldığı uzun, şeffaf bir asa taşıyan yaşlı bir adamın önlerinde durduğunu görünce dehşete düştü.

Adamın rahat bir gülümsemesi vardı, onlara oldukça doğal hareketlerle yaklaşırken başlığını geriye attı ve uzun, altın sarısı, dalgalı saçları ve yaş almayan yüzü açığa çıktı. Thor bu adamın onsekiz yaşında mı yoksa yüz yaşında mı olduğunu söyleyemezdi. Yüzünden bir ışık yayılırken Thor yoğunluğuyla irkildi. Argon'u en son gördüğünden bu yana böyle bir şeyle karşılaşmamıştı.

Kardeşlerin Yemini

Подняться наверх