Читать книгу Yazılmış - Морган Райс, Morgan Rice - Страница 17
YEDİNCİ BÖLÜM
ОглавлениеScarlet sabahın erken saatlerinde gökyüzünde uçuyor, gözyaşlarını siliyordu, hala köprü altında yaşadıklarının etkisi altındaydı ve ona neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Uçuyordu. Buna inanamıyordu. Nasıl olduğunu bilmiyordu ama kanatları çıkmıştı ve havada süzülmeye başlamış, sanki dünyadaki en doğal şeymiş gibi uçmaya başlamıştı. Işığın gözlerini neden acıttığını, güneş altında teninin niye yandığını anlayamıyordu. Neyse ki bulutlu bir gündü ve bundan dolayı biraz rahatlamıştı, ama yine de kendisini tuhaf hissediyordu.
Scarlet kendisini kaybolmuş, yapayalnız hissediyor ve nereye gideceğini bilemiyordu. Bütün bu olan bitenden, annesinin onu öldürmek istediği ve hepsinin ondan nefret ettiği ortaya çıktıktan sonra eve dönemeyeceğini biliyordu. Arkadaşlarına da dönemezdi; sonuçta Maria artık ondan nefret ediyordu ve diğerlerinin de ona sırtını dönmesini sağlamıştı. Okula da dönemezdi, birden normal hayatına dönmesi imkânsızdı, özellikle de partide Vivian ile ettiği kavgadan sonra.
Scarlet’in bir tarafı bir yere kıvrılıp ölmek istiyordu. Dünyada ev diye tabir edebileceği hiçbir yerin kalmadığını hissediyordu.
Scarlet evinin bulunduğu mahalleye gitti ve evinin üzerinden geçti, orayı yukarıdan görmek içinde ilginç bir hissin doğmasına neden oldu. Scarlet kimsenin onu göremeyeceği kadar yukarıdan uçuyordu ve mahallesini ilk defa kuş bakışı görüyordu. Kusursuz bir şekilde sıralanmış evleri, dikdörtgen ev bloklarını, temiz sokakları, uzun ve sivri kiliseyi gördü; her yerden geçen kabloları, telefon direklerini, çoğu yüzlerce yıllık olan bazısı eğri, bazısı sac olan çatıları gördü. Çatılarda yuva yapmış kuşları ve ona doğru yükselen yalnız mor bir balon gördü.
Kasım ayına özgü rüzgârlar yüzüne çarpıyordu, hava serindi ve Scarlet üşüyordu. Yere inmek, bir yerde ısınmak istiyordu.
Scarlet uçmaya devam ederken düşünmeye çalışıyordu, görebileceği tek kişi, zihninde beliren tek yüz Sage idi. Baloda sözünü tutup gelmemiş ve onu ekmişti ve bundan dolayı ona hala kızgındı. Scarlet onun kendisini artık görmek istemediğini düşünüyordu.
Ama ne olup bittiğinden tam olarak emin değildi. Belki, küçük bir ihtimal de olsa gelmemi olmasının başka bir nedeni olabilirdi. Belki de kendisini gerçekten seviyordu.
Scarlet bunu düşünmeye devam ettikçe onu görmeyi daha da çok arzulamaya başladı. Tanıdık bir yüz görmeye, dünyada ona önem veren, onu seven bir kişiye ihtiyacı vardı. Veya en azından bir zamanlar onu sevmiş olan birine.
Scarlet kararını verdi. Döbdü ve batıya, nehre, Sage’in yaşadığını bildiği yere doğru ilerledi. Şehrin dışında uçmaya devam etti, ana yollara bakıyor ve bunları yol işareti olarak kullanıyordu. Ona çok kısa bir süre sonra ulaşabileceğini düşününce kalbi hızla çarpmaya başladı.
Uçarak şehrin dışına çıktığında altındaki arazi de değişti: mükemmel bir şekilde dizilmiş evler ve blokların kaybolmuş; evlerin sayısı azalmış, büyük tarlalar ve daha fazla ağaç görünmeye başlamıştı… Tarlalar ve araziler birkaç dönümden onlarca dönüme kadar farklı büyüklükteydiler… Şimdi konakların olduğu bölgeye yaklaşıyordu.
Scarlet nehrin kenarına vardı ve dönüp nehir boyunca uçarken altında önlerindeki büyük yolları ile yaşlı meşe ağaçlarıyla ve görkemli kapılarla çevrili bütün o malikâneleri görebiliyordu. Hepsi birer refah, tarih, para ve güç göstergesiydi.
Scarlet bunlardan en büyüğünün ve en zarif olanını üzerinden geçti, taştan yapılmış bu eski ev yoldan birkaç kilometre uzaktaydı, hemen nehir kenarına kondurulmuştu ve güzel kuleleriyle evden çok bir kaleye benziyordu. Üzerindeki gökyüzüne doğru yükselen on beş bacası sanki cennete işaret ediyor gibiydi. Scarlet yukarıdan görene kadar Sage’in evinin bu kadar güzel olduğunun farkına varmamıştı.
Scarlet dalarak daha aşağıdan uçmaya başladı, kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu, çok gergindi. Sage onu yeniden görmek isteyecek miydi? Ya istemezse ne olacaktı? Eğer onu görmek istemezse Scarlet ne yapacağını kestiremiyordu.
Scarlet yumuşak bir şekilde ön kapının önünde yere indi, kanatları kayboldu ve kafasını kaldırıp önündeki gösterişli taş binaya baktı – ve bunu yapar yapmaz da hayal kırıklığına uğradı. Gördüğü şeye bir türlü anlam veremiyordu: bütün ev, tamamı, çakılan tahtalarla kapatılmıştı. Güzel, işlemeli pencerelerin yerinde alelacele çakılmış kontrplaklar vardı; en son buraya geldiğindeki bütün o hareketin yerinde şimdi hiçbir şey yoktu.
Ev terk edilmişti.
Scarlet bir gıcırtı duydu. Yan tarafa baktığında paslı bir kapının rüzgârda yavaş yavaş sallanarak gıcırdadığını gördü. Sanki burada binlerce yıldır kimse yaşamıyormuş gibiydi.
Scarlet evin etrafından uçarak evin arka tarafına gitti, geniş mermer avluda yere indi ve evin ön cephesine baktı; burada da durum aynıydı. Ev tamamen boştu ve bütün pencerelere tahtalar çakılmıştı. Sanki daha önce gördüğü hiçbir şey aslında gerçekten var olmamıştı.
Scarlet dönüp nehre doğru inen yürüyüş alanlarına baktı, gözlerini bulutlarla dolu ufukta, fırtına çıkacakmış gibi kararan gökyüzünde dolaştırdı, her yerde Sage’i aradı.
Onun burada olmadığını hissediyordu. Evde değildi. Yakınlarda değildi.
Gitmişti.
Scarlet buna inanamıyordu. Gerçekten gitmişti.
Scarlet oturdu, ellerini dizlerine koydu ve ağladı. Ondan bu kadar mı nefret ediyordu? Gerçekten onu hiçbir zaman sevmemiş miydi?
Scarlet kendisini bomboş hissedene ve iyice hissizleşene kadar orada oturup ağladı. Gözleri ileride bir noktaya dalmıştı, ne yapacağını düşünüyordu. İçinden bir ses en azından ısınmak ve saklanmak için eve girmesini söylüyordu. Ama bunu yapamayacağını biliyordu. O bir suçlu değildi.
Scarlet kendisine sonsuzluk gibi gelen çok uzun bir süre boyunca başı ellerinin arasında öylece oturdu ve bir yere gitmesi, bir şeyler yapması gerektiğini bilerek gözlerinin arasında çok büyük bir baskı hissetti. Ama nereye gitmeliydi?
Nedenini tam olarak bilmese de Scarlet bir kez daha arkadaşlarını düşündü. Maria ondan nefret ediyordu; ama diğerlerinin ondan nefret etmesi için bir neden yoktu. Bir süre sonra birbirlerine yeniden çok yakın olabilirlerdi. Maria ile konuşamasa da, en azından belki Becca ve Jasmine ile konuşabilirdi. Sonuçta Scarlet onlara hiçbir şey yapmamıştı. Ve bu gibi zamanlarda yanında olmayacaklarsa, arkadaşlar neye yarardı ki?
Scarlet ayağa kalktı, gözyaşlarını sildi, üç adım attı ve havaya sıçrayıp uçmaya başladı. Arkadaşlarını bulmalı, sadece bu gece için onların yanında kalmak istediğini söylemeli ve daha sonra da ne yapacağına karar vermeliydi.