Читать книгу Şimdi ve Sonsuza Dek - Sophie Love, Софи Лав - Страница 2
Birinci Bölüm
ОглавлениеEmily, muhtemelen bu gece yüzüncü kez, kırışıklıkları açmak için, ellerini elbisenin siyah ipeksi kumaşında gezdirdi.
"Gergin gözüküyorsun," dedi Ben. "Yemeğine neredeyse hiç dokunmamışsın."
Önce, tabağındaki yarı yenmiş tavuğa, sonra da Ben'e bir bakış attı. Ben, özenle doldurulmuş yemek masasında, karşısında oturuyor ve yüzü mum ışığıyla aydınlanıyordu. Yedinci yıl dönümleri için onu New York'taki en romantik restorana getirmişti.
Tabii ki gergindi.
Hele de üç hafta önce çorap çekmecesinde saklı bulduğu, küçük Tiffany's kutusunun bugün öğleden sonra baktığında yerinde olmadığını gördükten sonra. Bu gece nihayet ona evlilik teklif edeceğinden emin hissediyordu.
Bu düşüncenin beklentisi kalbinin hızlı atmasına sebep oluyordu.
"O kadar aç değilim," diye cevapladı.
"Hmm," dedi Ben, biraz endişeli gözüküyordu. "Bu tatlı istemiyorsun anlamına mı geliyor? Benim gözüm tuzlu karamel musta."
Tatlı falan istemiyordu ama birden Ben'in yüzüğü belki de musun içine saklamış olabileceği telaşına kapıldı. Evlilik teklif etmek için biraz klişe bir yöntemdi ama artık yöntemi önemseyecek durumda değildi. Ben'in bağlılıktan korktuğunu söylemek hafif bile kalırdı. Diş fırçasını Ben'in evinde bırakabilmesi için birlikteliklerinin üzerinden iki yıl geçmesi gerekmişti – onun yanına taşınabilmesi için ise dört yıl.
Çocuk yapmaktan bahsedecek olsa, suratı kağıt gibi bembeyaz oluyordu.
"İstiyorsan, mus siparişini ver lütfen," dedi. "Benim hala bir bardak şarabım var."
Ben belli belirsiz omzunu silkti ve gelir gelmez onun boş tabağını ve Emily'nin yarısı yenmiş tavuğunu alan garsonu çağırdı.
Ben, ellerini uzattı ve onun ellerini, ellerinin içine aldı.
"Bugün güzel göründüğünü söylemiş miydim?" diye sordu.
"Henüz değil," dedi sinsice gülerek.
Ben de gülümsedi. "O zaman, güzel görünüyorsun."
Sonra cebine uzandı.
Emily'nin kalbi duracaktı. İşte bu kadardı. Gerçekten oluyordu. Yıllar boyu süren ızdırap ve Budist keşişi misali sabrının karşılığını almak üzereydi. Ben gibi bir adamı asla nikah masasına oturtamayacağını söyleyen ve bundan sanki zevk alan annesine yanıldığını kanıtlamak üzereydi. Son zamanlarda, bir bardak şarap içtikten sonra, Ben ile daha fazla vakit kaybetmemesi çünkü otuz beş yaşın doğru aşkı bulmak için çok da geç olmadığı konusunda onu telkin etmeye çalışan, en yakın arkadaşı Amy'den bahsetmiyordu bile.
Ben, cebinden Tiffany's kutusunu çıkarıp, masanın üzerinden ona doğru uzatırken boğazındaki düğümlenmeyi yuttu.
"Bu nedir?" diyebildi.
"Açsana," dedi sırıtarak.
Dizinin üzerine çökmüyor diye düşündü Emily, ama olsun. Geleneksel olmasına gerek yoktu. Sadece bir yüzük bekliyordu. Herhangi bir yüzük olurdu.
Kutuyu aldı, açtı – sonra kaşlarını çattı.
"Bu… ne…" diye kekeledi.
Şok içinde kutuya bakıyordu. Küçük bir parfüm şişesiydi.
Ben sırıttı, eseriyle gurur duyuyor gibiydi.
"Parfüm sattıklarını ben fark etmemiştim," diye cevapladı. "Sadece pahalı mücevherler satıyorlar sanıyordum. Sıkmamı ister misin?"
Emily, bir anda duygularını kontrol edemedi ve göz yaşlarına boğuldu. Tüm umutları yıkılıyordu. Bu gece teklif edeceğini düşünebildiği için bile salak gibi hissetti.
"Neden ağlıyorsun?" dedi ben kaşlarını çatarak sonra kırgın bir ifade oluştu suratında. "İnsanlar bakıyor."
"Düşünmüştüm ki…" diye kekeledi Emily, gözlerini masa örtüsüne dikerek, "geldiğimiz restorana ve bugünün yıl dönümümüz olmasını göz önünde bulundurarak…" Ağzından kelimeler çıkmıyordu.
"Evet," dedi Ben, sakince. "Bugün bizim yıl dönümümüz ve sana hediye aldım. Beklediğin kadar iyi bir şey değilse üzgünüm, ama sen bana hiçbir şey almamışsın."
"Bana evlilik teklif edeceğini sanmıştım!" Emily, peçetesini masaya fırlatarak ağlamaya başladı.
Odadaki insanlar yemeklerini bırakıp, onlara dönüp baktıkları için odadaki uğultu kesilmişti. Artık umurunda değildi.
Ben'in gözleri korkudan büyümüştü. Bir aile kurmaktan bahsettiği zamankinden bile daha korkmuş gözüküyordu.
"Niye evlenmek istiyorsun ki?" dedi.
Gerçek, Emily'nin yüzüne çarpmıştı. Onu ilk kez görüyormuş gibi yüzüne baktı. Ben asla değişmeyecekti. Asla bağlanmayacaktı. Annesi, Amy, her ikisi de haklılardı. Olmayacağı apaçık bir şeyi bekleyerek senelerini geçirmişti ve bu minik parfüm şişesi de bardağı taşıran son damla olmuştu.
"Bitti," dedi Emily nefes almadan, göz yaşları birden durmuştu. "Gerçekten bitti."
"Sarhoş musun sen?" dedi Ben, kuşkuyla. "Önce evlenmek istiyordun şimdi de ayrılmak mı istiyorsun?"
"Hayır," dedi Emily. "Sadece artık kör değilim. Bu, yani sen ve ben, hiçbir zaman doğru değildi." Ayağa kalktı, peçeteyi koltuğuna bıraktı. "Ben taşınıyorum," dedi. "Bu gece Amy'de kalacağım, yarın da eşyalarımı toplarım."
"Emily," dedi Ben, ona uzanarak. "Bu konu hakkında konuşabilir miyiz?"
"Neden?" dedi. "Kendi evimizi almadan önce bir yedi sene daha beni bekletmen için mi? Ortak bir banka hesabımız olmadan önce bir on yıl daha? Ya da beraber bir kedimiz olması konusunu düşünmen için bir on yedi yıl daha geçmesi için mi?"
"Lütfen," dedi ben sessizce, tatlısını getiren garsona bakıyordu. "Olay yaratıyorsun."
Farkındaydı ama umurunda değildi. Fikrini değiştirmeye niyeti yoktu.
"Konuşacak bir şey kalmadı," dedi. "Bitti. Tuzlu karamel musunun keyfini çıkar."
Ve söylediği son sözlerden sonra, restorandan hızlıca çıktı.