Читать книгу Çeliğin Hükümdarlığı - Морган Райс, Morgan Rice - Страница 14

SEKİZİNCİ BÖLÜM

Оглавление

Alistair kolları arkasından bağlanmış, dehşet içinde, geminin üstünde duruyor, düzinelerle denizci, gözlerinde ihtiras ve ölümle her yandan üzerine gelmekteyken kalbi gümbürdüyordu. Bu adamların kendisine tecavüz edip öldürmeyi amaçladıklarını ve bunu yapmaktan zevk alacaklarını idrak etti. Dünyada böyle bir kötülüğün mevcut olduğuna şaşıyordu ve o an için insanlığı anlamak için mücadele etti.

Bütün hayatı boyunca, gittiği her yerde en güzel kız olarak tanınırdı—ve bu birçok kez başını belaya sokmuştu. O sadece rahat bırakılmak istiyordu. Her zaman, diğer herkes gibi, sadece normal görünmek istemişti. Hiçbir zaman dikkati çekmek istememişti—ve kuşkusuz sorun yaratmak istemiyordu.

Erec, başının üstünde yükseklerde ağın içinde sallanırken, kızgınlık içinde, elinden bir şey gelmeden aşağı bağırdı.

“ALISTAIR!” diye tekrar tekrar bağırdı, çılgınlar gibi ağdan kurtulmaya çalışırken.

Aşağıdaki denizciler onun yakalanmış olmasından ve çaresizliğinden büyük keyif alarak güldüler.

Alistair onlara baktı ve büyük bir öfke hissetti; kendisini cesur ve korkusuz olmaya zorladı.

“Niçin beni incitmek istiyorsunuz ki?” diye sordu, sesi şefkat dolu olarak. “Davranışınızın ancak size zarar verdiğini görmüyor musunuz? Hepimiz aynı gezegenin parçasıyız.”

Adamlar yüzüne karşı güldüler.

“Aptal bir kızdan süslü lâflar!” diye bağırdı biri, koca etli avucunu yukarı kaldırıp onun yüzünü tokatlamaya hazırlanırken.

Adam elini ona doğru savururken, Alistair’e garip bir şey oldu. Üzerine daha önce hiç yaşamadığı bir his geldi: sanki bütün dünya yavaşlamış gibiydi, adamın eli havada sümüklü böcek hızıyla hareket ediyordu. Bunun üzerinde odaklandıkça, donar gibi göründü. Bütün dünya donar gibiydi. Her maddeyi en ince ayrıntısına kadar görebiliyordu, bu adamların ruhlarında doğanın dokusunun kendisini gördü.

Alistair aniden bir enerji yüklemesi hissetti.  Kendisini başka bir dünyada hissediyor, önündeki her şeyin ötesine geçmesi, bunlar üzerinde sempati ve sevgi ve şefkat ile güç kazanması mümkün görünüyordu. İçinde muazzam bir gücün, kendisinin bile anlayamadığı bir kuvvetin yükseldiğini hissetti. Sanki damarlarından bin güneşin gücü akıyor gibiydi.

Alistair gözlerini kırptı ve dünya büyük bir ışık patlamasıyla hayata geri döndü. Başını kaldırıp adamın hala havada donup kalan eline baktı ve adam birden kıpırdatamadığı kendi eline bakarken korkuyla paniğe kapıldı. Şok içinde bir Alistair’e, bir kendi eline baktı.

“Bir büyücü!” diye bağırdı.

Alistair orada korkusuzca durdu, içindeki daha büyük bir ruhun gücünü hissediyor ve başka bir ruhsal düzeydeki bu adamların kendisine dokunamayacağını seziyordu. Kendisini dünyada kendisinden daha büyük bir güç ve kuvvetin önüne katılmış gibi hissediyordu.

Alistair geriye yaslanıp ellerini gökyüzüne doğru kaldırdı ve bunu yaptığı sırada, avuçlarından çıkan beyaz ışık huzmeleri yukarı fırlayıp, gökyüzünü delip geçerek karanlık gecenin kendisine ulaşmış gibi geceyi aydınlattı.

Aniden, gemi şiddetle uçtan uca sallandı. Rüzgârın uluması şiddetlendi ve geminin etrafında büyük dalgalar yükselip, muazzam bir akıntı gemiyi aşağı ve yukarı şiddetle sarstı.

Karşısındaki bütün adamlar güverteye düştüler ve gemi yan yatarken kayarak geminin yanındaki tahta korkuluğa çarpıncaya kadar yuvarlandılar. Gemi öbür tarafa sallandı ve adamlar diğer tarafa kadar kayıp kenara çarparak acı içinde inlediler. Alistair iki ayağı güverteye kenetlenmiş, kendisini bir dağ gibi hissederek, dünyanın merkezine bağlanmış gibi kusursuz bir denge içinde duruyordu.

Gemi tekrar sallandı ve adamlar diğer tarafa kaydılar. Kaburgaları çatlayıncaya kadar geminin kenarlarına tekrar tekrar çarparken bağrışıyorlardı.

Gemi neredeyse bir yana yatmış vaziyette, adamlar bir kez daha kayarlarken, kenardan aşağı bakarken dehşet içinde çığlık attılar: sanki okyanusun bağırsakları denizin yüzeyine boşalıyormuş gibi muazzam bir su çarpması sesi yükseldi ve derinliklerden devasa bir deniz canavarı çıktı. Bir beyaz balinanın iki misliydi, geniş, düz bir kafası, parlak kırmızı pulları ve testere gibi keskin binlerce dişi vardı. Vücudu gemiden de daha kalındı ve büyük bir öfkeyle suyun içinden dümdüz yukarı fırlayıp o kadar şiddetli bir çığlık attı ki, geminin direği neredeyse ikiye bölünüyordu. Sesi boğmaya çalışırken adamlar elleriyle kulaklarını kapattılar, ama öyle bile birçoğunun kulağı kanıyordu.

Bir ejderhadan, Alistair’in gördüğü herhangi bir şeyden daha büyük olan balina tamamen suyun dışına yükseldi ve sonra çenesi iyice açık, yüzü önde doğrudan geminin üstüne kendini attı.

Adamlar kollarını kaldırıp çığlık attılar. Ama çok geçti; balinanın dişleri dosdoğru aşağı indi ve geminin ortasından geçip tekneyi parça parça etti. Çenesini kaparken kanları dişlerinden akarken adamları çekip ağzına aldı ve sonra onları okyanusun altına çekerek geldiği gibi çabucak kayboldu.

Şimdi boş ve tahrip olmuş gemi süratle batmaktaydı ve Alistair yukarı bakınca Erec’in ağın içinde ileri geri sallandığını gördü. Halatın koparak Erec’in düştüğünü ve güverteye çarptığını gördü. Erec ağı kesip açmak için bıçağını kullandı ve kendini kurtardı. Hemen ayağa kalkıp ona koştu.

İkisi kucaklaştılar.

“Alistair,” dedi. “Tanrı’ya şükür sağ ve salimsin.”

Gemi hızla su alıyordu. Rüzgârın ve dalgaların sesinin üzerinden adamların bağırmaları duyuldu ve Alistair dönünce kaptanı gördü; kaptan üst güverteden, yanında geminin arkasından düzinelerle adamla koşup geldi.

Çeliğin Hükümdarlığı

Подняться наверх