Читать книгу Kılıç Ayini - Морган Райс, Morgan Rice - Страница 17

ONBİRİNCİ BÖLÜM

Оглавление

Gwendolyn Mycoples’in sırtına binmişti, Thor’un arkasında onu sıkı sıkı tutuyor, rüzgâr saçlarını dalgalandırıyordu. Hava soğuktu, fakat insanı canlandırıyor, kendine getiriyordu. Kendisini yeniden canlı hissediyordu.

Aslında, Gwendolyn kendisini hiç şimdiki kadar mutlu hissetmemişti. Dünyada her şey yeniden doğru yerine oturmuş gibi geliyordu. Midesini tekmeleyen bebeğini hissedebiliyor ve onun Thor’un yanında olmaktan duyduğu sevinci sezebiliyordu. Thor’a haberi vermek için Gwen’in içi heyecandan kavruluyordu, fakat bunun için en uygun anı bekliyordu. Ve Sığınma Kulesi’nden ayrılmalarından beri konuşacak bir anları olmamıştı.

Bu bir savaş ve serüven fırtınası olmuştu. İkisinin Mycoples’in sırtında uçuşları, canavarın Andronicus’un bir yığın adamını yok etmesini Gwendolyn’in korku içinde izlemesi. Onlara acımıyordu. Aksine, memnuniyet duyuyor, intikam arzusunun yavaşça tatmin edilmekte olduğunu hissediyordu. Öldürdükleri her İmparatorluk askeriyle, kurtardıkları her şehir ve kasabayla, haksızlıkların düzeltilmekte olduğunu hissetmişti. Bütün yenilgilerden sonra, kendi yuvasının yakılıp yıkıldığını izledikten sonra, nihayet muzaffer olmak insana iyi geliyordu.

Vinesia’yı kurtardıktan sonra, Kendrick ve adamları Silesia’ya dönmek için yola çıkmışlardı.  Gwendolyn ve Thor kendi başlarına uçmaya ve onları orada karşılamaya karar verdiler. Mycoples’le, atlardan o kadar daha hızlıydılar ki, bol bol boş vakitleri vardı. Thor Mycoples’in onlara Batı Krallığı’nın üzerinde bir tur attırmasını istemişti. Uçarlarken, Gwen aşağı bakıp Andronicus’un bir yığın adamının ortadan kaldırıldığını memnuniyetle gördü. Bunlar Highlands’den Kanyon’a kadar her yerde toprağın üzerinde yatıyordu. İçi rahatlayarak Batı Krallığı’nın tamamen özgür ve kurtulmuş olduğunu gördü.

Tabii, İmparatorluk ordusunun yarısı halen Highlands’in öbür tarafında duruyordu, fakat Gwendolyn bu konuda şimdi endişe duymuyordu. Bugün Thor’un onlara verdiği muazzam zararı görünce, Andronicus’un adamlarının geri kalanını diğer bir günde temizleyebileceklerinden kuşkusu kalmamıştı. Andronicus’un şimdi teslim olma veya yenilerek ölme dışında bir seçeneği kalmamıştı.

Hatırlayamadığı kadar uzun bir zamandan beri ilk kez, artık endişeye gerek yoktu. Şimdi kutlama zamanıydı. Mycoples büyük kanatlarını çırptı ve Gwendolyn onu huşu içinde inceledi; hala bir ejderhanın sırtına biniyor olduğuna inanmakta güçlük çekiyordu.

Onları ilk kez bu bakış açısından görerek, aşağıdaki dağlara ve vadilere ve yuvarlanıp giden tepelere bakarak Halka boyunca romantik bir gezintiye çıkarlarken Thor’a kenetlendi. Kanyon’a ulaştılar ve uzaklarda, ufukta Tartuvian’ın ışıldayan sarısını çıkartabiliyordu. Dönüp Kanyon’un kenarı boyunca uçtular ve batan güneşte Kanyonun kıpkırmızı çalkantılı sislerini bu perspektiften görünce Gwendolyn’in nefesi tutuldu. Burası dünya kadar uçsuz bucaksız görünüyordu.

Döndüler ve Silesia’ya yollandılar ve Gwen’in kalbi bütün halkıyla yeniden bir araya gelme düşüncesinin heyecanıyla çarptı. Thor’un gelişinden önce, geri dönme, halkının önüne çıkma konusunda çok tedirginlik duymuştu. Fakat şimdi, artık utanç duymuyordu; aksine, kendisini neşe ve hatta gururla dolu hissediyordu. Argon’un bilge sözleri nihayet içine sinmiş ve en sonunda ona olanların kendisinin kim olduğuyla hiç bir ilgisi bulunmadığını, bunun onu tanımlamadığını idrak etmişti. Bütün hayatı önünde duruyordu ve mutlu bir şekilde mi yaşayacağı, yoksa hayatının mahvolmasına izin mi vereceği arasında bir seçim yapma gücüne sahipti. Yaşayacağına karar vermişti. Bu en iyi intikamdı. Hiç bir şeyin onu yıkmasına izin vermeyecekti.

Aşağıdaki sisin içinde bütün değişik renkler ışıldıyordu ve bu en uçuk rüyalarının bile ötesinde, hayatta yaptığı en romantik geziydi. En çok bunu Thor ile paylaşmakta olduğu için mutluluktan uçuyordu. Yere inmelerini, birlikte yalnız kalacakları bir zaman bulmalarını, ona bu harika haberi verip hamile olduğunu söylemeyi sabırsızlıkla bekliyordu. Thor’un da ona söyleyecek bir şeyi olduğunu seziyordu ve kendisine evlenme mi teklif edeceğini merak etmekten kendisini alıkoyamıyordu. Bunun düşüncesiyle, heyecandan başı dönerek gülümsedi. Hayatta daha fazla istediği başka bir şey yoktu.

Kraliyet Sarayı’nın üzerinden uçtular ve muhteşem şehrinin kalıntılarını, yanmış duvarlarını, terk edilmiş evlerini, devrilmiş çeşme ve heykellerini görünce Gwendolyn’in yüreği ağzına geldi. Fakat en azından şehrin duvarları hala yerli yerinde duruyordu. Yer yer yanmış ve yıkılmış olsa da, tamamıyla yok olmamıştı. Gwen’in içi azim ve yeni bir amaç hissiyle doldu. Kraliyet Sarayı’nı yeniden yapmaya ahdetti. Burasını şimdiye kadar olduğundan, hatta babasının zamanındakinden de daha büyük yapacaktı. Bu parlayan bir ümit ışığı, herkesin görmesi için bir işaret olacaktı. Halka’nın kurtulduğunu ve yüzyıllar boyunca yaşamaya devam edeceğini göreceklerdi.

Daha kuzeye uçtular ve nihayet Silesia göründü. Şehrin parlayan kızıl taşı havaya yükseliyor, ufukta ışıldıyordu. Yukarı ve aşağı şehirler buradan bile görünebiliyordu ve Kendrick ve bütün askerlerini zaferden dönerken, şehrin kapılarından içeri akıp muazzam şehir meydanını doldururken görünce Gwen’in kalbi daha hızlı atmaya başladı.

Kılıç Ayini

Подняться наверх