Читать книгу Merakli Bİr Kedİnİn Günlüğü - R. F. Kristi - Страница 8

ARALIK
Noel'den 12 Gün Önce

Оглавление

Pazar günü, Akşam İlerleyen Saatlerde:

Bir anda içimde izlendiğimize dair garip bir his duydum.

Annemiz Küçük Hanım şöminede ateş yakmıştı ve odunlar çatırdayarak parlıyordu. Yazlık ev, dışarıdaki soğuğa rağmen sıcak ve rahattı.

İnca hane halkı için her zamanki gibi bir akşamdı. Cara, Fromage, Charlotte ve ben ortaklaşa sahip olduğumuz genç insansı Annem ile şöminenin etrafında oturduk.

İzlendiğimi hayal ettiğimi düşünerek başımı salladım ve yere serildim.

İzleniyor olmanın garip hissi tekrar içime doğdu.

Diğerlerini rahatsız etmek istemeyerek, pencereden dışarı dikkatle göz gezdirdim. Orada hiçbir şey yoktu – sadece tepedeki kocaman ve parlak ışıklı aydan süzülen biraz ışık ve karanlık.

Aynı yerde dolaştım ve her ihtimale karşı uzaydan gelen UZAYLILARIN pencereden içeri girerek bize saldırması ihtimaline karşı yüzüm pencereye dönük tekrar uzandım.

Gözlerim kapanmaya başladığı anda, pencerenin dışında hareket eden bir gölge gördüm. Gözlerimi açtım ve baktım. Ama orada hiçbir şey yoktu. Sadece çok karanlık bir gecenin sessizliği.

Aniden, bana dik dik bakan iki parlak yeşil göz bebeği gördüm.


Kalbim neredeyse duracaktı!

● O bir cin miydi?

● O bir Alev saçan ejderha mıydı??

● O bir Sürünerek ilerleyen yılan mıydı???

✤ En korktuğum şey başıma mı gelecekti? Uzaylılar bizi almak için mi dışarı gelmişlerdi????

Kalbim küt küt atmaya başladı –


Bana doğru uzanan güçlü, büyük, gri bir pençe gördüm ve boynumun arkasındaki kürk kavgaya hazır bir kirpi gibi kabardı.

Sonra pencerede görünen ve kaybolan silüetin, meğerse arkadaşımız Monk'un yüzü olduğunu anladım!

Rahat bir nefes aldım ve kalbim yavaş yavaş normal atmaya başladı.

Tıknaz hali hoşunuza gidiyorsa, o uzun bacakları ve altın gibi kıymetli-yeşil gözleri olan mavi bir Rus kedisi olan Monk oldukça yakışıklı ve gösterişliydi. O her zaman parlak, kırmızı bir papyon takardı.


Monk oldukça zeki bir kedicikti.

Beni yanlış anlamayın. Çoğu kedi doğuştan olarak zekidir. Ama Monk'un tanıştığım kediciklerin çoğundan çok daha akıllı olduğunu fark etmiştim. Sanırım ona ASOSYAL ZEKİ kedi diye çağırabilirsiniz.

Monk, yanımızdaki evde Solo (dünyaca ünlü bir dedektif), asistanı Hobbs ve büyük bir köpek olan Terrance ile yaşıyordu.

Terrance, Monk'un en iyi arkadaşı ve büyük bir dedektif kuçukuçuydu.

Diğerlerini rahatsız etmemek için yavaşça kalktım, pencereden dışarı sıçradım ve yazlık evimizi onun büyük evinin önündeki geniş bahçeden ayıran kalın çalının altında Monk'la buluştum.

“Naber Monk?” diye yumuşakça mırladım.

Sakin ve uysal Monk bir şeyden oldukça kötü etkilenmiş görünüyordu.

Biraz ürperdim ve az önce düzleşmiş olan boynumun arkasındaki kürk bu kadar üzgün olduğunu hissettiğimde tekrar kabardı.

“İYİmisin sen?" diye kendi paniğimi bastırmak için miyavladım.

Monk, korkusunu bastırmak için çaba göstererek her zamanki telaşsız miyavıyla karşılık verdi.

“Siz kedicikler bu gece bize gelmek zorundasınız. Terrance'in bize söyleyecek beklenmedik bazı haberleri var” diye mırıldandı.

Annem uyuyakalır kalmaz ona geleceğimize dair söz verdim.

Bir taraftan genelde sakin olan Monk'u neyin rahatsız ettiğini merak ederek bu kötü haberleri vermek için diğerlerine koştum.


Pazar Gecesi:


Monk'un evine koşuşturduğumuzda gece zifiri karanlıktı. Küçük ve mütevazı yazlığımızla karşılaştırıldığında Monk, büyük ve ihtişamlı bir evde yaşıyordu. Ama biz şirin yazlığımızı seviyorduk ve onu dünyada başka hiç bir şeye değiştirmezdik.

Monk’a Hobbs’un bıraktığı cezbedici krema tabağını koklamak için duran Fromage ile büyük mutfakta sessizce yürüdük.

“Hadi Fromage” diye tısladı Cara “Eğer ona sormadan atıştırmalıklarını tırtıklarsan Monk bu durumdan pek de memnun olmaz.”

Fromage dilini Cara’ya doğru çıkardıktan sonra “Tabi ki Hayır Cara, Monk benim dostum!” diye cevap verdi.


Ağzına kadar dolu krema tabakasına ağzının suyu akarcasına bakarak yine de bizi takip etti.

Monk ve Terrance, sıcak bir odada odunların hala çatırdadığı dev bir şöminenin önünde birlikte oturuyorlardı.

İlk başta Monk'un Terrance ile olan arkadaşlığına şaşırmıştım.


Monk gibi akıllı bir kedi bir köpekle nasıl bu kadar yakın arkadaş olabilirdi?

Sonra Terrance’ı tanımam için daha zaman vardı ve önceki fikrimi değiştirmek zorunda kaldım.

Biz kediciklerin köpekler hakkında berbat bir kanaatimiz vardır. Ancak Terrance, biz kedilerin bile sevdiği ve saygı duyduğu birisiydi.

Dürüst olmak gerekirse, kuçukuçular hakkındaki görüşlerimiz yavaşça değişiyordu.

Londra'ya gelmeden önce kuçukuçular ile hiç dolaşmamıştık. Aslında hiç de istemezdik. Onlara biraz burnu havada olan korkunç tüylü canavarlar gözüyle bakıyorduk.

Oysa şimdi durum farklıydı. Her gün birlikte takıldığımız iki iyi kuçukuçu arkadaşımız vardı.

Terrance ve Polo!

Terrance güçlü bir köpektir, uzun altın renginde saçı olan bir altın av köpeğiydi. Aşırı bohemce sırıtması ve pembe renkli, salyalı, sarkık diline rağmen akıllı bir kuçukuçudur.

Solo'nun birçok dedektiflik olayını çözmesine yardım etmesiyle meşhurdur.

Eğer saygı duyduğum bir şey varsa, bu hem hayvan krallığındaki hem de etrafımızdaki iki ayaklı insansı arkadaşlar nezdindeki popülaritesiydi.

Aptalca sırıtışı ve salya akan dilini boş ver.

Bu popülariteden biraz da bende olsa.

Terrance genellikle Solo ve Hobbs ile her yere giderdi.

Solo Terrance'i köpekler için herkesçe bilinen bir eğitim akademisine göndermişti. Solo, Terrance Köpek Arama ve Kurtarma akademisinde sınıf birincisi olduğu için bunu yaptığına pişman değildi. Terrance, Solo başkanlığındaki dedektiflik bürosunun saygıdeğer bir ortağıydı.

Terrance'ın neler karıştırdığını öğrenmek için sabırsızlanıyordum.

Terrance, bizi görünce kuyruğunu salladı ve samimi bir tebessüm sundu. Monk en sevdiği sandalyeden fırladı ve bizi karşılamaya geldi.

Boğuk miyavlamasıyla “Hey taze krema isteyen var mı?" diye mırladı.

Fromage ya da ben bir kelime bile söylemeye fırsat bulamadan Cara “Teşekkür ederim, HAYIR. Hepimiz gelmeden akşam yemeğimizi yedik.” diye cevapladı.

Fromage ona dik dik baktı.

Kardeşimi iyi tanıdığımdan ve hemen kavga edebileceğini umarak, konuyu çabucak değiştirdim.

“Terrance, neler oluyor?" diye miyavladım.

Kütüphanede her zamanki yerlerimize yerleşir yerleşmez “Polo'nun kayıp babası Raoul hakkında bazı önemli haberler var!” dedi Terrance.

Dostumuz Polo ve onun üzücü ailevi durumu hakkında açıklama yapmam gerekiyor.

Polo Pekin’li bir kuçukuçu. Kısa, minicik ve benden biraz daha büyük.

Bu yıl Haziran ayında Paris'ten Londra'ya taşındığımızda Polo'yla tanışmıştık. Her nedense, Charlotte’un onun gönlünde özel bir yeri vardı.

Charlotte’dan dolayı Fromage ve Polo biraz kıskançtılar. Bu artık unutulmaya yüz tutmuş bir olay olduğu için rahatladım.

Polo’un sahibi şimdi emekli olan popüler bir opera şarkıcısı olan ve Senyora yani Hanımefendi olarak bilinen Senyora Conchita Consoles’di.

Hanımefendi, Himalayalar'daki Everest Dağı'na tırmanırken kayıplara karışan kocası Raoul'u kaybetmişti. Biz sahneye çıkana kadar üzgündü.


Raoul'u kaybetmenin acısını yavaş yavaş üzerinden atıyordu. Ama Polo ve Hanımefendi’nin Raoul'u çok özlediklerini biliyorduk.

Hanımefendi’nin elmas kolyesinin esrarengiz bir şekilde çalınması olayını araştırırken Polo’ya yardım ettikten sonra iyi birer arkadaş olduk.

Fromage’ın ortadan kaybolmuş olması ve kolyenin çok garip bir yerde bulunmuş olmasına rağmen sonuç şaşırtıcı ve bir o kadar harikaydı.

O zaman dedektiflik tutkusuna kapılmıştım. Başka bir vakaya müdahil olmayı çok istedim ve kendi kendime ünlü bir dedektif oldum.

Terrance, hikâyesini kısa havlamalarla sürdürdü ve hepimiz heyecanla pür dikkat dinledik.

“Solo, gerçek olduğu ortaya çıkarsa, Polo'yu sevinçten havaya uçurabilecek bazı haberler getirdi.

Solo'nun Nepal'de Sınır Tanımayan Doktorlar için çalışan eski bir arkadaşı var.


“Yakın zamanda Londra'ya yapılan bir seyahatte, genç doktor Solo’ya Himalayalar’ın yakınındaki bir köyde bazı yerli halk tarafından bakılan bir yabancı bir yaralı hakkında haber aldığını söyledi.

“Bu kısa açıklamadan sonra Solo, o kişinin Hanımefendi’nin kocası Raoul olabileceğinden şüpheleniyordu.

“O kişinin gerçekten Polo'nun efendisi Raoul olup olmadığına dair Solo emin olmadığı için bunu teyit etmek üzere Himalayalar’a gidiyoruz.”

“Eğer Hanımefendi veya Polo bu haberi duyuyorsa ve o kişinin başka biri olduğu ortaya çıkarsa, gerçekten çok üzülürlerdi.

Terrance “En önemlisi de, bu yabancının Raoul olduğundan emin olana kadar bu bilgileri hem Hanımefendi hem de Polo'dan saklamaktır” dedi.

Fromage ve Charlotte'a sert bir bakış atarak “Endişelenme; Polo'nun bundan hiç haberi olmayacak” dedim.

“Hayatımda asla Polo'yu hayal kırıklığına uğratmak istemem. O bizim dostumuz” dedi Charlotte, Fromage'a boncuk gibi gözlerini kısarak.

“Ben de” diye süklüm püklüm mırıldandı Fromage. Ben de rahat bir nefes aldım.

Terrance bizimle daha fazla ayrıntı paylaştı.

Nepal'e kadar Solo ve Hobbs'a eşlik edecekti. İngiltere'den Nepal'in başkenti Katmandu'ya uçakla seyahat edecekler ve sonra Himalayalar’a kadar bir araba kiralayacaklardı. Oradan yerli bir rehberle köye yürüyerek gideceklerdi.

Terrance yaya olan kısmının tehlikeli ve zor olduğunu söyledi. Dar ve dağlık yamaçlarda zorlu bir şekilde yürüyüş yapmak zorundaydılar.

Ancak Raoul'un onun iyi bir arkadaşı olduğu için Solo bunu yapmaya kararlıydı. Eğer Raoul hayattaysa, Hanımefendi’nin onu tekrar görebilmesi onun için dünyalar kadar kıymetli olurdu.

“Sadece Hanımefendi değil ki” diye inceden söyleyiverdi Charlotte.

“Polo için de aynısı geçerli. O Raoul'a bayılıyordu! Minicik seğiren burnunu çekerek “Ne de olsa Polo'nun Babası” dedi Charlotte.

Nepal'e gitme nedeniyle ilgili olarak Polo'ya hiçbir şeyden bahsetmeyeceğimize dair Terrance'a söz verdik.

“Ne zaman yola çıkıyorsunuz?" diye sordum.

“Yarın” diye havladı Terrance.

“Hobbs eşyalarımızı hazırlıyor. Nepal için uçak biletlerini çoktan satın almıştı bile. Şimdi yurt dışına çıkabilmek için aşılarımı yaptırmaya gidiyorum.”

Aniden zihnimde bir düşünce geçti – Peki ya Noel?

Planımız başta hepimizin Noel'i Solo'nun evinde birlikte kutlamasıydı. Hanımefendi, Polo, hizmetlileri, Hobbs’un akrabaları olan güzel Applebee çifti ve Annem haftalardır Noel yemeği menüsünü planlıyordu.

“Her şey yolunda giderse, Noel'de geri dönmüş oluruz" dedi Terrance.

Eski dostlar Monk ve Terrance arasında, içli bir ifadenin geçtiğini gördüğümde aniden içim titredi.

Terrance'ın yolculuğun son bölümünün çok tehlikeli, hatta hayati tehlike içerdiğini söylediğini hatırladım.

Monk’un ailesi iki iyi arkadaşımız olan Hanımefendi ve Polo'ya yardım etmek için dünyanın en tehlikeli yollarında zorlu bir şekilde ilerlerken Noel’in keyfini çıkarma düşüncelerimle baş başaydım.

Ne kadar da bencilim!!

Monk’un beni daha önce ziyaret ettiğinde telaşa düşmüş olmasına şaşmamalı.

Şimdi sakinleşmiş görünüyor ama sanırım geri gelip gelmeyeceklerini merak ettiğinden ailesinin böyle tehlikeli bir yolculuğa çıkması konusunda endişeliydi.

Himalayalar! Hmm… Sanırım. Daha önce bu yeri işitmemiştim. Normalde her şeyi bilmek hoşuna giden ben diyecek bir şey bulamadım.

“Bu yer neresi?” diye Terrance'a sordum.

Terrance, Solo'nun büyük yazı masasına koştu ve bize Himalayalar’ın resimlerinin olduğu bir kitapçık getirdi.

Ne nefes kesici bir manzara! Bir sürü dağın doruğu karla kaplı. Her taraf kocaman ve soğuk görünüyordu. Orada olmanın nasıl bir duygu olduğunu hayal edebiliyorum.

Terrance'ı Himalayalar’ı keşfederken ve zirvesine çıkmaya hazır olarak hayal ettim.

Terrance “Solo Himalayalar’ı ziyaret etmek için bu dönemi yılın en iyi zamanı olarak görmüyor çünkü Kasım ayından Mart ayına kadar orası aşırı derecede soğuk” diye havladı.

“Öte yandan Solo, Raoul'un hala hayatta olması ve tıbbi yardıma ihtiyaç duyması ihtimaline binaen bir dakika bile beklemek istemiyordu.

Doğrudan Katmandu'ya uçuyoruz” diyerek sözünü bitirdi Terrance.


“Kendi başına yaşamak zor olmayacak mı, Monk?” diye sordu Cara hafifçe miyavlayarak.

“Lance geliyor. Solo onu dün gece çağırdı ve geri dönünceye kadar eve göz kulak olmasını istedi” diye yanıtladı Monk göz kırparak.

“Lance kim?” diye sordu Fromage.

“Lance, Solo'nun uzak akrabasıdır” dedi Monk.

“O her zaman bir şeyin ya da başka bir şeyin sorumluluğunu üstlenen genç bir delikanlı. Solo ve Hobbs bir vaka çözmek için dışarı çıktığında o ortaya çıkar.”

O iyi biri ama ona bulaşmamaya çalışıyorum. Genellikle tıkınırken televizyon seyreder ve aylak aylak gezer ve para biriktirmek için çılgınca fikirleri var” diye miyavladı Monk.

Merakli Bİr Kedİnİn Günlüğü

Подняться наверх