Читать книгу Yalvaran - Блейк Пирс - Страница 14

Bölüm Sekiz

Оглавление

Helikopter yaklaşırken Nimbo gölünün geniş yüzeyi sakin ve hareketsiz görünüyordu.

Ama görüntüler bizi yanıltabilir, dedi Riley kendi kendine. Sakin yüzeylerin karanlık sırlar saklayabileceğini biliyordu.

Helikopter alçaldı ve konmak için yer ararken sarsıldı. Riley bu sallanmada kendisini biraz kusacak gibi hissetti. Helikopterlerden pek hoşlanmazdı. Yanında oturan Bill’e baktı. O da eşit derecede huzursuz görünüyordu.

Ama Ajan Holbrook’a baktığında onun yüzünün ifadesiz olduğunu gördü. Phoenix’ten beri yaptıkları yarım saatlik uçuş sırasında çok az konuşmuştu. Riley henüz onunla ne yapacaklarını bilmiyordu. Genellikle insanları çok kolay çözerdi (Bazen kendi rahatı için daha da kolay çözerdi). Ama Holbrook ona göre hala bir muammaydı.

Helikopter sonunda yere indi ve üç FBI ajanı nemli havayı delerek geçen pervanelerin altında yere adım attılar. Helikopterin indiği yer çöl çalılarının içindeki paralel tekerlek izlerinden başka bir şey değildi.

Riley yolun çok kullanılmadığını gördü. Yine de geçen hafta boyunca katilin kullandığı aracın izlerini ortadan kaldıracak kadar araç geçmişti yoldan.

Helikopterin motor gürültüsü durunca Holbrook’un peşinden giden Riley ve Bill daha rahat konuşmaya başladılar.

“Bu göl hakkında bize ne söyleyebilirsin?” diye sordu Riley, Holbrook’a.

“Acacia Nehri boyunca baraj tarafından oluşturulan bir dizi rezervuardan bir tanesi,” dedi Holbrook. “Yapay göllerin en küçüğü. İçi balıkla dolu ve bir de mesire yeri var ama halka açık olan kısım gölün diğer tarafında. Ceset uyuşturucu sarhoşu birkaç genç tarafından bulunmuş. Nerede bulunduğunu size göstereyim.”

Holbrook onları göle bakan taşlı bir yola götürdü.

“Çocuklar tam bizim durduğumuz yerdeymişler,” dedi. Gölün kıyısını işaret etti. “Aşağıya baktıklarında cesedi görmüşler. Suyun içinde yalnızca koyu bir şekil gördüklerini söylediler.”

“Çocuklar günün hangi saatinde buradaymış?” diye sordu Riley.

“Bundan biraz daha erken,” dedi Holbrook. “Okulu asıp uyuşturucu içmişler.”

Riley çevrenin tamamını gözden geçirdi. Güneş alçalıyordu ve göl boyunca kızıl kayaların tepeleri ışıkla parlıyordu. Suyun üzerinde birkaç tekne vardı. Kıyıdan suya iniş on ayaktan fazla değil gibiydi.

Holbrook yakındaki dik olmayan bir yeri işaret etti.

“Çocuklar daha yakından görmek için oradan aşağıya inmişler,” dedi. “O zaman gerçekten ne olduğunu anlamışlar.”

Zavallı çocuklar, diye düşündü Riley. Üniversitedeyken esrar içmeyi denediğinden beri yirmi yıl geçmişti. Onun etkisi altındayken bile böyle bir şey bulmanın dehşetini tahmin edebiliyordu. “Aşağıya inip daha yakından bakmak ister misin?” diye sordu Bill Riley’e.

“Hayır buradan görüntü iyi,” dedi Riley.

İçgüdüleri ona olması gereken yerde durduğunu söylüyordu. Sonuçta katil cesedi çocukların aşağıya indiği aynı yerden sürüklemiş olamazdı.

Hayır, diye düşündü. O tam burada duruyordu.

Durduğu yerin biraz aşağısındaki bitki örtüsünün ezik görüntüsü hala duruyordu.

Birkaç derin nefes alıp görüş noktasına kaymaya çalıştı. Katil kesinlikle buraya gece gelmişti. Ama açık bir gece miydi yoksa bulutlu muydu? Aslında Arizona’da yılın bu zamanı gecenin açık olma şansı vardı. Sonra ayın geçen hafta parlak olduğunu anımsadı. Yıldızların ve ayın ışığında belki de el fenerine bile ihtiyacı olmadan ne yaptığını rahatlıkla görebilirdi.

Katilin bedeni hemen oraya koyuşunu hayal etti. Peki ama sonra ne yapmıştı? Belli ki vücudu kıyıya doğru yuvarlamıştı. Ceset doğruca sığ suyun içine düşmüştü.

Ama bu senaryoda Riley’e yanlış gelen bir şey vardı. Uçaktayken olduğu gibi katilin nasıl bu kadar dikkatsiz olabileceğini düşündü yine.

Gerçekten bu çıkıntıdan cesedin batmadığını görmemiş olmalıydı. Çocuklar torbayı “suyun içinde koyu bir şekil” olarak tanımlamışlardı. Bu yükseklikten, batık bir torba parlak bir gecede görülebilirdi. Katil yeni ölmüş bir bedenin, üstelik içi taşla dolu bir torbanın içindeyken batmış olduğunu farzetmiş olabilirdi.

Ama neden suyun burada derin olduğunu düşünmüştü ki?

Riley aşağıya eğilip berrak suya baktı. Öğleden sonrasının parlak ışığında cesedin indiği yeri kolayca görebiliyordu. Bir kayanın üzerinde çok da büyük olmayan yatay bir alandı. Etrafındaki su siyah ve derindi.

Riley gölün etrafına baktı. Her tarafta sudan çıkan sert kayalar vardı. Nimbo Gölü’nün baraj suyu ile doldurulmadan önce derin bir kanyon olduğunu görebiliyordu. Kıyıda yürünebilecek yalnızca birkaç yer olduğunu görmüştü. Uçurumların kenarları doğruca derinlere iniyordu.

Durdukları yamacın sağında ve solunda aynı yükseklikte benzer sırtlar olduğuna dikkat etti. Bu kayaların altındaki su, burada herhangi bir çeşit çıkıntı olmadığını gösterecek kadar koyuydu. Bunu anladığında telaşlandı.

“Bunu daha önce de yaptı,” dedi Bill ve Holbrook’a. “Bu gölde başka bir ceset daha var.”

*

Helikopterle FBI Phoenix Tümen merkezine geri dönerlerken Holbrook, “Yani bunun bir seri katilin işi olduğunu mu düşünüyorsun?”

“Evet,” dedi Riley.

Holbrook, “Emin değildim. Daha çok bu davaya iyi birisinin bakmasını istiyordum. Peki böyle düşünmene ne sebep oldu?”

“Cesedi üzerine attığı çukurlardan başkaları da var gölde,” diye açıkladı Riley. “Daha öncekilere yaptığı gibi bu çukurlardan birini kullandı ve bedenin batması gerekiyordu. Ama belki de bu kez aynı noktayı bulamadı. Yani yine aynı sonucu bekledi ama yanıldı.”

Bill, “Sana burada bir şey bulacağını söylemiştim,” dedi.

“Dalgıçların gölü aramaları gerekiyor,” diye ekledi Riley.

“Bu uzun sürer,” dedi Holbrook.

“Bunun yapılması gerek yine de. Orada bir yerde başka bir ceset daha var. Buna emin olabilirsin. Ne kadar zamandır orada olduğunu bilmiyorum ama orada.”

Durakladı. Katilin kişiliği hakkında söylediklerini kafasında değerlendiriyordu. Yetkin ve yetenekliydi. Eugene Fisk gibi zavallı bir ahlaksız değildi. Daha çok kendisini ve April’ı kaçırıp işkence eden Peterson’a benziyordu. Kurnaz, temkinli ve öldürmekten hoşlanan bir psikopat yerine bir sosyopattı. Hepsinden önemlisi kendinden emindi.

Belki de kendi iyiliği için kendinden emindi, diye düşündü Riley.

Bu onun çöküşünün çok iyi bir kanıtı olabilirdi.

“Aradığımız adam aşağılık bir suçlu değil. Bence sıradan bir vatandaş, belki iyi eğitimli, karısı ve çocukları olan. Kimsenin onun bir katil olduğunu düşünmeyeceği biri.”

Riley konuşurlarken Holbrook’un yüzüne bakıyordu. Riley şu an davayla ilgili daha önce bilmediklerini öğrendiği halde Holbrook onun bunu hala tam olarak anlamadığını düşünüyordu.

Helikopter FBI binasının üzerinde dönüyordu. Alacakaranlık gitmiş ve aşağıdaki alan iyi aydınlatılmıştı.

“Şuraya bak,” dedi Bill pencerenin dışını işaret ederek.

Riley onun işaret ettiği yere baktı. Kayalık bahçenin dev bir parmak izine benzediğini görünce çok şaşırdı. Hemen altlarına yayılmış bir hoşgeldin levhası gibiydi. Sıradışı bir peyzaj mimarı, bitkilerle kaplı bir bahçedense taştan yapılmış böylesi bir figürün FBI binasının bahçesine daha uygun olacağına karar vermişti. Yüzlerce büyük taş çıkıntılı bir görüntü vermek için kıvrımlı çizgiler halinde dikkatlice yerleştirilmişti.

“Vay be,” dedi Riley Bill’e. “Sence kimin parmak izini kullanmış olabilirler? Bir efsanenin bence. Dillinger olabilir mi?”

“Ya da belki John Wayne Gacy. Ya da Jeffrey Dahmer.”

Riley bunun garip bir görüntü olduğunu düşündü. Yerdeyken kimse bunun anlamsız bir yapbozdan başka bir şey olduğunu söyleyemezdi.

Ona bir işaret, bir uyarı gibi gelmişti. Bu dava ondan durumları yeni ve rahatsız edici bir bakış açısıyla görmesini isteyecekti. Hayal bile edemeyeceği karanlık bölgeleri araştırmak üzereydi.

Yalvaran

Подняться наверх