Читать книгу Kısmet Koyu - Dawn Brower - Страница 12
BİRİNCİ BÖLÜM
ОглавлениеÜzerindeki deri ceketi hiç yokmuşçasına hissettiren soğuk rüzgâr Nash King’in üstüne doğru esiyordu. Genç adam neredeyse buz tutmuş uzuvlarına bir parça sıcaklık verebilmek için ellerini ovuşturdu. Gideceği yer çok uzakta değildi. Birkaç adım sonrasında Üzüm Aromaları Şaraphanesine ulaşacak ve hayatının aşkı Leilia Strange ile güzel anlar geçiriyor olacaktı.
İlkokuldan beri çok iyi arkadaşlardı. Nash onu her zaman sevmişti, ancak o, genç adamı her zaman arkadaşı olarak görmüştü. Bazı günler bu konu genç adamı çok daha fazla rahatsız ediyordu. Diğer zamanlarda ise genç kadının hayatının bir parçası olduğu için minnettardı. Ama bugün, sonunda, onu sevdiğini açıklayacak kadar cesur olmak niyetindeydi.
Şaraphanenin kapısını iterek içeri girdi. Nash, Leilia ve kızkardeşi Caprecia ile birlikte şaraphane içine yaptıkları tasarımı çok beğeniyordu. Şaraplar, türüne göre sıralanmış ve mağaza içerisine dağılmış raflara yerleştirilmişti. Hatta çeşitli peynirlerin, krakerlerin ve ekmeklerin sunulduğu bir bölüm dahi vardı. Hem rahat hem de davetkârdı. Şehrin dışında, diğer kız kardeşleri Ophelia ile birlikte bir bağları vardı. Hepsi bağda çalışırken, Ophelia şaraphane ile ilgilenmemeyi seçmişti. Genç kadın, kuzeni Amadea ile Kader Çiçekleri’nde çalışmayı tercih etmişti. Strange Ailesi kasabadaki işletmeler ve faaliyetleri ile çok içli dışlıydı. Kasabayı iki yüz yıl önce kuranlar onların atalarıydı.
Nash, Leilia’yı bulmak ümidiyle şaraphanenin iç kısımına, arka taraftaki tezgâha doğru ilerledi. Ziyareti için iyi bir bahanesi olmasa dahi, şaraphaneye o kadar sık geldiği için ne Caprecia ne de Leilia onun varlığını sorgulamazdı. Genç adam köşeyi dönmek üzereyken genç kadını gördü. Uzun siyah bukleleri omuzlarına muhteşem dalgalarla dökülüyordu. Durduğu yerden genç kadının gözlerini görmüyordu, ama görmesine de gerek yoktu. Onun kobalt mavisi gözleri genç adamın hafızasında taptazeydi. Leilia hakkında her şey genç adamın hafızasındaydı. İstese, ki bunu kesinlikle istemiyordu, genç kadını unutamazdı. Aralarındaki mesafeyi kapatıp, genç kadın ile konuşmalıydı. Nash tam da bunu yapmak üzereyken arka odadan Caprecia çıkıp Leilia’ya omuzuyla hafifçe vurdu.
“Hâlâ burada ne yapıyorsun?” diye sordu Caprecia. “Eve git ve randevun için hazırlan.”
Nash olduğu yerde donup kalmıştı. Ne randevusu? Leilia, ona yeni yıl için planları olduğundan hiç bahsetmemişti. Birbirlerine her şeyi söylediklerini düşünürdü... Neler olduğunu anlamanın çok kolay bir yolu vardı. Yapması gereken tek şey genç kadının yanına gidip konuşmaya başlamaktı. Arkası çorap söküğü gibi gelirdi. Ama ayaklarını hareket ettiremiyordu ve kalbinden yayılan acı neredeyse dayanılmaz bir haldeydi.
“Daha çok vakit var.” diye kayıtsızca cevap verdi Leilia. Nash geldiğinde ilgilendiği şey her neyse dikkatini ona vermeye devam etti. “Çıkmadan önce envanteri bitirmem gerekiyor. Moscato şarabı ve pembe şampanyamız kalmadı.” Genç kadın bileğindeki saate bakarak iç geçirdi. “Bu yılın en yoğun günlerinden biri. Percival’a evet derken acaba ne düşünüyordum?”
“Çünkü hâlâ Bay Doğru’yu arıyorsun.” Caprecia göz kırptı. “Ne yaptığımı gördün mü?”
Leilia kafasını kaldırıp genç kadına dik dik baktı. “Evet. Evet. Gördüm.” Genç kadın Caprecia’nın ima ettiği şeyden memnun olmuş gibi değildi, ama bunun Nash için hiçbir anlamı yoktu. Genç adam Leilia’nın tek aşkı olmak istiyordu. “Orada dur. Bundan sonra söyleyeceğin tek şey ‘parlak zırhlı şövalyem ile birlikte gitmek istiyorum’ olacak.” Leilia gözlerini devirdi. “Bu dedikoduları ben de duydum. Üç arkadaşa verilen üç şövalyeler lakabı. Anneleri bu isimleri koyarken ne düşünüyordu acaba?”
“Bilemiyorum.” dedi Caprecia omuzlarını silkerek. “Belki de gerçek Yuvarlak Masa Şövalyeleri kadar cesur olmalarını umuyorlardı. Lancelot ve Galahad eksik aslında. Oğullarına bu adları verecek başka zavallı bulamamışlar herhalde." Genç kadın duraladı ve eliyle çenesine dokundu. “Tristan hâlâ Sage’in yasını tutuyor. Bu durumda geriye Percival ve Gawain kalıyor. Eğer Gawain’i Hollywood'un cazibesinden uzaklaştırabilirsen elbette. Şimdi düşünüyorum da gerçekten geriye sadece Percival kalıyor. Yani onu, kendine istiyorsun” Genç kadın kaşlarını yukarı doğru kaldırmıştı. “Sence şansınız ne? Çok yakışıklı bir adam.”
Nash sohbetlerini daha fazla dinlemeye tahammül edemedi. Dalgın bir şekilde ellerini ceplerine soktu. Haklarında konuştukları bu üç adam lisede onunla acımasızca dalga geçerlerdi. Mezun olalı dört sene olmasına rağmen o hatıralardan kurtulmak kolay olmamıştı. Şimdi çok daha iyi ilişkileri vardı ama Nash, ona yaptıklarını asla unutmayacaktı.
Gitmek üzere döndü ama geç kalmıştı. “Nash!” diye seslendi Leilia. Kulağına müzikmiş gibi gelen genç kadının sesinde, bir mutluluk vardı. “Buraya gel. Denemen için yeni bir şarabım var.”
Nash ellerini ceplerinden çıkarttı ve genç kadına doğru yürüdü. Leilia ile ilgili hiçbir şeyi geri çeviremezdi. “Öyle mi?” Tezgâha doğru yaslandı. “Bunu içtiğime pişman olacak mıyım?”
“Elbette hayır.” Genç adamın omzuna yavaşça vurdu. “Seni hiç yanılttı mı?”
“Şimdiye kadar hayır, ama daha çok genciz.” Dudakları büyük bir gülümsemeyle kıvrıldı. Kesinlikle yapmacık bir gülüş değildi. Nash, onu gördüğü için mutluydu ama duyduğu sohbetten nefret etmişti. Kulak misafiri olan kişilerin nadiren hoşlarına giden şeyler duydukları söylenirdi.
“Her zaman şakacısın.” Genç kadın tezgâhın altına uzandı ve genç adama koyu renkli bir şişe uzattı. “Bu bağda yetiştirdiğimiz yeni merlot üzümlerinden. Şarap hakkında ne düşündüğünü bana söyle. Muhtemelen Yeni Yıldan sonra müşterilerimize ürünü tanıtacağız.
“Bu sene itiraflar yılı olacak değil mi?” Bunu yüksek sesle söylemek istememişti.
“Nasıl yani” diye sordu Leilia.
Nash, bu yılın kendisi ve Leilia için sevgiyle dolu olmasını ummuştu ama Kısmet Koyu’nun birbirlerine ait olduklarına inanmadığını tahmin ediyordu. Kasabadaki herkes, kaderin sevgilileri bir araya getirmede ne kadar önemli rol oynadığını bilirdi. “Önemli değil.” Genç adam şişeyi kaldırdı. “Bunun için teşekkür ederim. Beni daha sonra ara, istersen şarabı paylaşabiliriz.”
Genç kadın gülümsedi. “Tamam. Aklımda tutarım. Bu gece için planların var mı?”
Geceyi genç kadınla geçirmekle ilgili bir şeyler söylemesi gereken an, bu andı. Ama ne yazık ki söyleyemeyecekti. “Pek fazla bir şey yok. Gece evde olacağım.”
“Televizyonda yeni yıl topunun düşmesini mi seyredeceksin?” Genç kadın soruyu sorarken başını yana doğru eğmişti.
“Belki. O kadar geç vakte kalır mıyım, emin değilim.” Genç adam, o orada yokmuş gibi davranmaya çalışan Caprecia’ya baktı. Belki de onlara biraz mahremiyet sağlamaya çalışıyordu. Nash tam emin olamadı. “Gitmem gerek.” Başka bir şey söylemeden ayaklarının götürebildiği ne büyük hızla dükkândan çıktı. Attığı her adımda göğsünde kalbi hızla çarpıyordu.