Читать книгу Kısmet Koyu - Dawn Brower - Страница 7
BÖLÜM İKİ
ОглавлениеKısmet Koyu, tipik, küçük bir kasabaydı ve insanın içini acıtacak kadar kusursuzdu. Nicholas Bell, büyük şehrin hareketliliğini ve orada yaşayanların profesyonelliğini tercih ediyordu. Kısmet Koyu sakinleri muhtemelen birbirlerini tanıyan ve aile fertlerinin hal ve hatırlarını soran kişilerdi.
“Neden gene buradayız?” Nicholas arkadaşı Gabriel Reed’e döndü ve ters ters baktı. “Kimseye şirin görünmek için gelmedik. Sakin ol.” dedi Gabriel. “Annemle babamı bana kötü bir şey olmayacağı ya da ölmeyeceğim konusunda ikna etmek için birkaç günlüğüne buradayız.” Nicholas’ın sırtına hafifçe vurdu, “Cesaretle zapt etmeye çalıştığın o alerjik reaksiyonu vermeden, sıcak, kumlu bir sahile doğru yola çıkmış olacağız.”
Nicholas en iyi arkadaşına söylenme isteğini bastırmak zorunda kalmıştı. Gabriel, Houston Runaways takımının top tutucusuydu. Şampiyonluk maçında dizi sakatlandığından beri kızağa çekilmiş durumdaydı. Takım doktoru sakatlığın seyrinin iyiye gitmediğini söylemişti ve fizyoterapistin değerlendirmesi de farklı değildi. Gabriel’in oyunculuk günleri geride kalmış gibiydi, ama arkadaşı o kadar kolay pes etmek istemiyordu. Nicholas'ı Bahamalar'da farklı bir uzmanı görmeye gitmeleri için ikna etmişti. Acaba orada ne gibi şarlatanlıklarla uğraşacaklardı? Nicholas, oradaki doktorun arkadaşına spor hekimlerinin verdiği şanstan daha fazlasını verebileceğinden şüpheliydi, ama Gabriel onun arkadaşıydı ve zor zamanında yanında olacaktı.
“Şurası kahve dükkânı mı?” Nicholas mağazanın önünü işaret etti. “Cadı Kazanı mı? Nasıl bir isim bu böyle?”
Gabriel omuzlarını silkti. “Bir şey diyemem. Uzun zamandır Kısmet Koyu’na gelmedim. Neden içeri girip bize neler ikram edeceklerini görmüyoruz?”
Dükkânın girişine yöneldiler ancak Nicholas daha kapıya ulaşmadan kapı açıldı ve esmer bir genç kadın ona çarptı. Sıcak kahve mavi gömleğinin önüne dökülüp derisini yakarken acıyla bağırdı. “Senin derdin ne?” Konuşurken sesi öfke doluydu. Bu kasabadan gerçekten nefret etmeye başlamıştı ve kasaba halkının da ona sunacağı pek bir şeyi yokmuş gibi görünüyordu.
“Çok özür dilerim.” Genç kadın bir adım yaklaştı ve elini genç adamın göğsüne koydu. Genç kadının dokunuşuyla içinde kıvılcımlar çakan genç adam, genç kadının gözlerine baktı. Gözleri öğle vakti deniz mavisi rengiydi. Saçları normal kahverengi değildi. Kızıl renkli ışıltılar, çikolata renkli bukleler arasından geçerken, güneş ışığı altında neredeyse parlıyordu. Genç kadın muhteşemdi…
“Önemli değil,” derken, genç kadının elini ittirdi. Bu dokunuş onu etkilemişti ve genç adam bundan hoşlandığından emin değildi. “İyi olacağım.”
“Holly”, Gabriel genç adamın yanına gelmişti. “Neler oluyor?”
Genç kadın Gabriel’e baktı. Dudakları Nicholas'ın hayatında gördüğü en güzel gülümsemeyle yukarı doğru kıvrıldı. Gülümsemesi, genç kadının üzerine döktüğü kahve yüzünden yanan göğsünün tam ortasına yediği bir yumruk gibiydi. Genç kadındaki, ona tüm hayatı boyunca daha önce hissetmediği şeyleri hissettiren şey neydi? Genç adam böyle şeyler hissetmek istemiyor, o his ile arasına bir mesafe koyması gerektiğini düşünüyordu.
Holly, Nicholas’ın etrafından dolandı ve Gabriel’e sarıldı. Genç kadın bir adım geri çekilirken, neredeyse yeniden Nicholas ile çarpışıyordu. Nicholas, dengesini kaybetmeden genç kadına yetişti ve onu tuttu. Holly arkasına dönerek, “Özür dilerim. İnanın, her zaman bu kadar sakar değilimdir.” dedi.
Nicholas “Sorun değil.” diye kabaca cevapladı.
Holly ilgisini Gabril’e yöneltti. “Sakatlığını duydum.” Ellerini heyecanlı bir şekilde sallıyordu. “Aslında nasıl olduğunu gördük. İnsanlar hep bundan bahsediyordu. Hiçbir Runaway maçını kaçırmayız.” Gözlerini Gabriel’den kaçırıp, ceketinin koluna bakmaya başladı. Sonrasında hayali bir kumaş tiftiğini veya belki de ipliği çekmeye çalıştı. Nicholas genç kadının ne yapmaya çalıştığını anlamak için çaba göstermedi. “Demek istediğim bütün aile…” Holly, bu son sözü sanki her şeyi açıklayacakmış gibi söylemişti. Nicholas için bir şey ifade etmemişti.
Gabriel de şaşırmış gibi görünmüyordu. Genç kadını başıyla onayladı ve onun bu şekilde davranmasına izin verdi. “Ivy nasıl?” diye genç kadına sordu. Bu Nicholas’ın merakını uyandırmıştı. Bu Ivy de kimdi?
“Şey…” Holly, Gabriel dışında her şeye bakıyordu. “O iyi. İyi işte. Onun için endişelenmene gerek yok.” Elini cebine soktu ve sonra telefonunu çıkarttı. “Eğer bana izin verirseniz, gitmem lazım. Kasabada olduğunuza göre Kakao Tadımı’na katılmalısınız. Eğlenceli olacak.” Bunları söylerken, onlardan hızla uzaklaştı ve çiçekçi dükkânına doğru gitti. Bu dükkânın da aynı derecede tuhaf bir adı vardı, Kader Çiçekleri. Bu küçük taşra kasabasındaki işletmelerin sorunu neydi?
“Kakao Tadımı mı?” Nicholas bir kaşını kaldırdı.
“İstemiyorsan katılmak zorunda değiliz. Mağazaların birinden bir Noel Baba kupası satın alıyoruz, ardından mağazaların sunduğu tüm kakao çeşitlerinin tadına bakabiliyoruz.” Gabriel umursuzca omuzlarını silkti. “Geliri kasabadaki muhtaç ailelere yardım eden yerel hayır kurumuna gidiyor. Strange ailesi, neredeyse kasabanın kuruluşundan beri bu hayır kurumunu yönetir. Bir nevi gelenek.”
“Strange ailesi mi?” Nicholas’ın kaçı şaşkınlıktan daha fazla yukarı kalkamazdı. “Bu takma bir isim mi, yoksa gerçek adları mı?”
“Asla böyle bir şeyi uydurmam.” Gabriel yavaşça omzuna vurdu. “Gerçekte bu kasabayı Strange ailesi yönetir. Belediye başkanı…” Holly’nin içeri girdiği çiçekçi dükkânına baktı. “Holly onlardan biri.”
“Ve aynı zamanda şu gizemli Ivy de?” Nicholas merakına engel olamamıştı. Arkadaşı, ara sıra tek gecelik ilişki istemediği sürece çevresindeki kadınlarla ilgilenmezdi ve bu da çok nadir olurdu.
Gabriel içini çekti. “Evet, sorulacak soruların olduğunu görüyorum. Daha çok ilgilendiğin Holly. Eğer Strange ailesi hakkında bilgi edinmek istiyorsan, tadıma katılmamız gerekecek. Güven bana. Hepsi orada olacak ve bir şekilde etkinlikte yer alacaklardır.” Gabriel genç adama doğru ilerledi, “Hadi dükkânlardan birine gidip Noel Baba kupamızı alalım. Hepsinde vardır.”
Nicholas, Gabriel’in teklifini kabul etti. Bu küçük kasabada yapacak başka ne işi vardı ki?