Читать книгу Mozart - - Страница 12
Оглавление1769-1773
Müziğin anavatanında
Çok Sevgili Anneciğim,
Kalbim yaşadıklarımdan sevinçle dolup taşıyor, çünkü yolculuğumuz çok komik, çünkü arabanın içi çok sıcak ve çünkü arabacımız çok kibar biri, yol uygun olduğunda hızlı gidiyor. Gezinin ayrıntılarını babam zaten yazdı. Benim yazmamın gerçek nedeni, görevlerimi bildiğimi ve annemin hürmetkâr sadık oğlu olduğumu göstermek için.
Wolfgang Mozart
Carissima sorella mia!77
Tanrı’ya şükürler olsun, Wörgel’e çok mutlu bir şekilde ulaştık. Seyahat etmekten çok memnun olduğumuzu, havanın hiç de soğuk olmadığını ve arabamızın içinin neredeyse odamız kadar sıcak olduğunu itiraf etmem gerek. (…) Eğer Bay Schidenhofen’i78 görürsen, ona sürekli, “tralaliera, tralaliera,” diye şarkı söylediğimi ve çorbaya şeker katmasına şimdi gerek olmadığını, nasıl olsa benim Salzburg’da bulunmadığımı söyle. Lofer’de79 öğle yemeği yedik ve Bay Helmreich’larda80 kaldık. Karısı çok iyi bir hanım (…). Bana, ağzımı sulandıran öyle güzel yemekler hazırlıyor ki, yemekten büyük zevk alıyorum. Keyfim yerinde.
Hoşça kal,
Wolfgang Mozart
Wörgl, 14 Aralık 176981
Wolfgang ve Leopold Mozart, 13 Aralık 1769 tarihinde arabayla İtalya’ya doğru yola çıkmalarının hemen ertesinde, ailenin Salzburg’da kalan fertlerine, her şeyin yolunda gittiğini bildirmişlerdi. Wolfgang, babasının ayrıntılı mektubuna eklediği notla, annesinin ve ablasının hatırını sormayı ihmal etmemiş, ablasına yazdıklarını İtalyanca kaleme alarak, sanki gezi öncesi iyice öğrendiği bu dilde artık mektup bile yazmaya başladığını kanıtlamak istemişti. Yaşamı boyunca ailesiyle ve dostlarıyla haberleşmek için pek çok kez kaleme sarılacak olan Mozart’ın bu alandaki ilk örneği, on üç yaşındaki bir çocuğun tasasız tavrıyla kâğıda geçirilmişti. Aslında bu çocuksu tavır, onun tüm mektuplarında kendini hissettirecek, çevresinde gelişen olaylar karşısında çoğunlukla neşesini kolay kaybetmeyecekti. Pek çok müzik tarihçisi, mektubun başında peş peşe tekrarlanan “çünkü” sözcüğünün, Wolfgang’ın eserlerinde belirli bir notayı ya da motifi, birkaç kez vurgulama alışkanlığının bir sonucu olduğunda birleşiyor.
Baba oğul Mozart’lar, Leopold’un uzun süredir Wolfgang’ın eğitiminin gerçek anlamıyla tamamlanabilmesi için mutlaka görmesi gerektiğine inandığı İtalya gezisine başladıklarında, başarısız Viyana yolculuğunun üzerinden yaklaşık bir yıl geçmişti. Yaz boyunca gerekli hazırlıkları tamamlamış; gidecekleri kentlerde ilişki kurabilecekleri kişiler için tavsiye mektupları almışlardı. Kentten ayrılmadan kısa bir süre önce, 27 Kasım 1769’da Wolfgang, Başpiskoposluk Saray Orkestrası başkemancılığına getirilmişti. Ancak bu görev için kendisine bir ücret ödenmeyecekti. Yavaş yavaş “harika çocuk”luk günlerini geride bırakarak, yetenekli bir delikanlı olduğunun tasdik edilmesi anlamındaki bu görevlendirmeyi sembolik yönüyle değerlendirmek gerek. Bununla birlikte Başpiskopos Schrattenbach, yolculuk giderleri için Wolfgang’a bir ödeme yapmış, babasına da izin vermişti. Bu kez annesinin ve ablasının evde kalmaları, büyük olasılıkla yolculuk giderlerini azaltmak içindi. Leopold Mozart gezi boyunca yazdığı mektuplarda, sık sık onların da yanlarında olmalarını çok arzuladıklarını belirttikten sonra, yanlarında hanımlar olmadan seyahat ediyor olmalarının masrafları büyük ölçüde azalttığını vurgulamadan edemiyordu. Ayrıca evde bulunan, İtalya’ya ait bir gezi kitabından hangi bölümleri okumaları gerektiğini bildirdiği de oluyordu.
Gezinin asıl amacı Wolfgang’ın artık eserleriyle çevrenin ilgisini çekebilmesini sağlamaktı. O güne dek ziyaret ettikleri ülkelerde olduğu gibi, İtalya’nın değişik kentlerinde de dönemin tanınmış isimleriyle yakın ilişki içinde olmak ve yapıtlarını tanımak önem verdikleri konuların başında geliyordu. Ayrıca Leopold Mozart’ın her zaman dikkat ettiği bir nokta, ziyaret edilen kentleri bir gezgin gibi dolaşmaya özen göstermekti. Yalnızca müzik yönünden değil, sanat tarihi açısından da bir çeşit açık hava müzesi konumundaki İtalyan toprakları, baba oğul Mozart’lar için gerçek bir cevher gibiydi.
28 Aralık 1769 tarihinde, yola çıkışlarının ikinci haftasında, Verona’ya ulaştıklarında kendilerine gösterilen ilgiden hoşnuttular. Salzburg’dan güneye doğru Wörgl, Innsbruck, Bozen, Rovereto güzergâhını izleyerek kente ulaşmışlardı. Konakladıkları yerlerde Wolfgang, çoğunlukla konser vermiş ve bu dinletiler meraklı bir kalabalığın etraflarına toplanmasına neden olmuştu. Leopold Mozart, mektuplarında özellikle Rovereto’daki ilginin bir çeşit izdihama dönüştüğünü, org çalmak üzere kiliseye girmekte büyük güçlük çektiklerini yazıyordu. Bu ilginin nedeni, meraklı İtalyanların, kentlerine gelen üstün yetenekli Alman çocuğu yakından görmek istemesiydi. Etraflarını saranların pek çoğu, durağan yaşamlarına değişiklik katan bu eğlenceyi kaçırmak istemiyordu. Ancak İtalyan halkının müziğe olan düşkünlüğü göz önünde bulundurulduğunda, Wolfgang’ın gerçekten sıra dışı çalışı karşısında hayret ve beğenilerinin doruğa çıkması son derece doğal.
Verona’da kaldıkları iki hafta boyunca Wolfgang, hünerlerini sergileme olanağı buldu. Leopold Mozart, oğlunun konserinin her gece opera oynanması nedeniyle gecikmesinden yakınmakla birlikte, kentteki soyluların hemen hepsinin kendilerine gösterdiği ilgiden çok hoşnuttu. Özellikle Marki Alessandro Carlotti, Salzburglu konuklarını en iyi şekilde ağırlamak ve Wolfgang’ı Verona’ya tanıtmak için büyük çaba harcıyordu. 5 Ocak 1770’te Accademia Filarmonica salonunda gerçekleşen konser çok etkili olmuş, salonu dolduranlar, özellikle olağanüstü yetenekleri keşfetmek ve desteklemek amacını güden kurumun bünyesinde böyle bir dinletinin yer almasından mutlu olmuşlardı. Dönemin alışkanlıkları doğrultusunda oldukça uzun ve renkli bir konser programı seçilmiş, Wolfgang hem kendi yapıtlarını yönetmiş hem de notalarını ilk kez o anda gördüğü başka bestecilerin eserlerini çalmıştı. Besteci yönü vurgulanmakla beraber, olağanüstü yeteneğini de sergilemekten geri kalmıyordu. Leopold Mozart, karısına yazdığı mektupta, kentteki Venedikli soylulardan Lugiati’nin Wolfgang’ın bir portresini yaptırmak istediğini, oğlunun da bu iş için iki gün ressam Saverio dalla Rosa’ya poz verdiğini bildiriyordu. Lugiati’nin, Venedik’te iyi ilişkilerinin olması Leopold Mozart’ın onun isteğini memnuniyetle yerine getirmesindeki en önemli etkendi.
Wolfgang, babasının 7 Ocak tarihli mektubunun sonuna ablasına bir not yazmış, gezileri boyunca yaşadıklarından izlenimlerini aktarmıştı. Kendine gösterilen aşırı ilgiden, müzikten çok da anlamayan insanların yaptıkları tezahürattan esprili bir şekilde bahsediyor, Alman topraklarının ardından, İtalya’da da aynı şeylerin yaşanmaya devam ettiğini belirtiyordu. Bu belgenin en ilginç yanı, Almanca başlayıp İtalyanca devam etmesi, bir süre sonra aynı cümle içinde her iki dilin birden kullanılmasıydı. Çevresinde sürekli İtalyanca duyan, gezi öncesi bu dili oldukça iyi öğrenen Wolfgang, zihninde anadiliyle, çevresinde duyduklarını adeta harmanlamış gibiydi: “Alman budalanın ardından sıra, İtalyan’a geldi. Lei è piu franca nella lingua italiana di quel che mi ho imaginato. Lei mi dica la cagione, perchè Lei non fà nella commedia che anno giocato i Cavalieri. Adesso sentiamo sempre una Opera titolata: Il Ruggerio. Oronte, il padre di Bradamante, è un principe (fa il Sign. Afferi), bravo cantante, un baritono, ma tiz notaları söylerken çok zorlanıyordu ancak yine de Viyana’daki Tibaldi kadar değil.”82
(Alman budalanın ardından sıra İtalyan’a geldi. İtalyancan sandığımdan çok daha iyiymiş. Neden şövalyelerin tiyatrosunda rol almıyorsun? Şu sırada Il Ruggerio adlı bir opera seyrediyoruz. Oyunda, Bradamante’nin babası Prens Oronte’yi iyi bir şarkıcı olan bariton Afferi canlandırıyordu ama tiz notaları söylerken çok zorlanıyordu; ancak yine de Viyana’daki Tibaldi kadar değil.)
Milano
Verona’nın ardından Mantova ve Cremona’dan geçerek, gerçek bir sanat ve ticaret merkezi konumundaki Milano’ya ulaştılar. Özellikle Mantova’daki konser başarılı geçmiş, akademi salonundaki konser sonunda, Wolfgang dinleyicilerin sürekli tezahüratıyla karşılaşmıştı. Leopold Mozart, mimari olarak da hayran kaldığı bu salonda oğlunun elde ettiği başarıyı Salzburg’a şu cümlelerle özetliyordu: “Mantovalıların alkışları, tüm İtalya’da yankılanıyor.”83 Konser hakkında gazetelerde de haberler çıkmış, Wolfgang’ın herkesi hayrete düşüren yeteneği, konserde hangi parçaların çalındığı ayrıntılı olarak belirtilmişti. Gecede on dört yapıt seslendirilmişti. Bunların içinde Wolfgang’ın senfonilerinin yanı sıra, başka bestecilerin eserleri de yer alıyordu. Ayrıca, konser ânında ilk kez duyduğu bir aryaya eşlik etmesi veya bunun üzerine çeşitlemeler yapması, bu yetenekli Salzburglu çocuktan istenilenler arasındaydı.
Milano’da en büyük yardımı Lombardiya Genel Valisi Kont Karl Joseph von Firmian’dan gördüler. Bu yakınlığın en büyük nedeni kontun, Leopold Mozart’ın emrinde çalıştığı ilk Başpiskopos Leopold Anton Firmian’ın yeğeni olmasıydı. İtalyan yarımadasının kuzeyinde yer alan Lombardiya bölgesi, XVIII. yüzyılda Habsburg hanedanının kontrolü altında bulunuyordu, ayrıca uzun yıllar Medici ailesinin kontrolündeki Toscana, 1737’den sonra Habsburglara bağlı bir arşidüklük olmuştu. 1790 yılına dek bu bölgede arşidük olarak hüküm süren Leopold, 1790’dan sonra imparator olarak Viyana’ya gidecekti.
Milano’da Mozart’ların kaldığı yer, Kont Firmian’ın şatosunun hemen yakınındaki St. Marco Manastırı’ydı. Leopold Mozart, karısına yazdığı 26 Ocak tarihli mektupta, yanlarında olmadıkları için çok üzüldüklerini ancak bu sayede konaklama sorunlarını daha kolay çözebilme olanağını bulduklarını belirtiyordu: “Tanrı’ya her gün, sizin evde kaldığınız için şükrediyorum. Birincisi bu soğuğa dayanamazdınız, ikincisi de masraflarımız iyice artardı ve şimdi konakladığımız yerlerde kalma şansımız olmazdı. Burada Milano’da Kont Firmian’ın evinin yakınındaki San Marco Manastırı’nda kalıyoruz. Yalnızca çok ucuz olması değil aynı zamanda rahat ve Kont’un evine yakın olması da çok önemli. Üç büyük odamız var. Birincisinde ısınıyoruz, aynı zamanda ziyaretçilerimizi kabul edebiliyoruz. İkincisinde ben, diğerinde de Wolfgang yatıyor. Her bir yatakta dört şilte var ve akşamları biz yatmadan ısıtıyorlar, bu Wolfgang’ın çok hoşuna gidiyor. Bize, Peder Alfonso yardım ediyor ve gerçekten rahatımız yerinde, burada ne kadar kalacağımızı henüz bilmiyorum.”84
Önceki kentlerde olduğu gibi, Milano’da da müzik yaşamı, özellikle opera temsilleri çok ilgilerini çekiyordu. O tarihlerde sahnelenme hazırlıkları süren, dönemin en ünlü vokal müzik bestecilerinden Niccolò Piccinni’nin Cesare in Egitto (Caesar Mısır’ da) operasını izlediler. Kont Firmian’ın evinde bir başka önemli besteci olan Giovanni Battista Sammartini’yle tanışmışlar; ünlü usta, Wolfgang’ın yeteneklerine tanıklık ettiğine çok sevinmişti. Bir süre önce Christoph Willibald Gluck’un öğretmenliğini de yapan Sammartini, Mannheim Okulu üyeleri ve Alman bestecileri üzerinde önemli izler bırakmıştı. Kont Firmian, Wolfgang’a Metastasio’nun yapıtlarının bir baskısını hediye etmiş ve bu, özellikle oğlunun en kısa sürede kendini bir opera bestecisi olarak göstermesi umudunu koruyan Leopold Mozart’ın çok hoşuna gitmişti. XVIII. yüzyılın en tanınmış libretto yazarı olarak kabul edilen Pietro Metastasio, son dönem barok bestecilerden başlayarak, çağın pek çok tanınmış ismi için metinler yazmıştı. Onun kaleminden çıkmış öyküler, değişik besteciler tarafından sahneye aktarılmış, bu sayede adı tüm Avrupa’da duyulmuştu.
Şubat ayı içinde Wolfgang’ın Milano’da verdiği konser başarılı geçmişti. Leopold Mozart, artık bu başarıları kanıksamış olduğunun altını çizmek istercesine, karısına yazdığı mektupta, dinletinin önceki kentlerdeki gibi gerçekleştiğini belirtmekle yetinmişti. O dönemde aklını, Kont Firmian’ın evinde düzenlemeyi planladığı müzikli toplantı ve diğer İtalyan kentlerine yapmayı tasarladıkları gezi meşgul ediyordu. Tüm Avrupa’da olduğu gibi, Milano’da da Paskalya öncesinde hemen her akşam balolar düzenleniyor, kentte tam bir karnaval havası esiyordu. Wolfgang, ablasına yazdığı mektupta, bu eğlenceli yaşamı şöyle anlatıyordu:
3 Mart 1770
Cara sorella mia!
Keyfinin yerinde olmasına bütün kalbimle sevindim. Belki benim keyfimin yerinde olmadığını düşünüyorsun ama çok yerinde. Burada altı ya da yedi kez operaya arkasından da feste di ballo’ya85 gittik. Burada da balolar, Viyana’da olduğu gibi, operadan sonra başlıyor aradaki tek fark Viyana’da dansın daha düzenli olması. Facchianata ve chiccherata’yı da gördük. İlki, seyretmesi çok hoş olan bir maskeli eğlence. İnsanlar bir facchino86 ya da uşak kıyafetine giriyorlar. Ayrıca orada bulunan sandalın içinde, pek çok insanla birlikte trompetler ve davullarla diğer çalgılardan oluşan bir topluluk yer alıyor. Chiccherata bir başka maskeli eğlence. Milanolular, bizim petits maîtres adını verdiğimiz at sırtındaki maskelileri böyle adlandırıyor. (…) Bayan Rosa, Bay Mölk ve Bay Schidenhofen bu yıl nasıl maskeler yaptırdılar? Lütfen öğrendiğin anda hemen bana bildir, çok merak ediyorum. Annemin ellerinden benim yerime 10 000 000 000 000 kez öp. (…)87
Mart ayı başında Kont Firmian’ın evinde düzenlenen müzikli toplantıya yüz elli kişi katılmıştı. Bunların tümü, Milano’nun soylu kesimine aitti. Ayrıca bu toplantı sırasında, ev sahibinin desteği sonucunda, yıl sonunda başlayacak yeni sezonun açılışı için, Wolfgang’ın bir opera bestelemesi gündeme geldi. Bu, Leopold Mozart’ın uzun zamandır duymayı beklediği haberdi. Oğlu, operanın doğduğu topraklarda, üstelik Milano sahnesi için bir yapıt siparişi almıştı. 15 Mart 1770’te Parma’ya doğru yola çıktıklarında, işi resmiyete döken anlaşma imzalanmıştı. Konunun ne olacağı henüz belli değildi. 26 Aralık’ta yapılacak temsilden iki ay önce Milano’da olmaları yeterliydi. O dönemin alışkanlıklarına göre bu plan son derece normaldi. Opera sezonu, Noel yortusunun hemen ertesinde, 26 Aralık günü başlardı. Besteciler, yapıtın önemli bölümleri olarak kabul edilen aryaları, eseri seslendirecek sanatçılar tümüyle belli olduktan sonra, onlara danışarak yazardı. Barok Dönem alışkanlıklarının hâlâ geçerli olduğu o yıllarda, operanın asıl amacı şarkıcıların hünerlerini gösterebilmesiydi. Wolfgang da, konuya karar verilip libretto kendisine gönderildikten sonra, genel müzikal yapı üzerinde fazla bir etkisi olmayan uvertürü ve resitatif bölümlerini yolcukları sırasında tamamlamayı tasarlıyordu. Yaklaşık dokuz ay sonra sahnelenecek bir yapıtın konusunu bilmeden bestelemek üzere anlaşmak, XVIII. yüzyıl alışkanlıkları çerçevesinde çok doğaldı. Operalar bu denli çabuk ve seri üretildiği için aynı hızla tüketiliyor, her sezon seyircinin karşısına yeni yapıtlar çıkıyordu. Eski eserlerin tekrar sahnelenmesi çok ender rastlanan bir durumdu.
Milano’dan güneye
Parma’da, baba oğul Mozart’ları en çok etkileyen olay, dönemin tanınmış şarkıcıları arasında yer alan soprano Lucrezia Agujari88 ile karşılaşmalarıydı. La Bastardella89 adıyla ünlenen sanatçının sesinin ulaşabildiği tiz notalar, hem Leopold Mozart’ı hem de Wolfgang’ı şaşkına çevirmiş, her ikisi de mektuplarında genç kadının inanılmaz vokal becerisinden övgüyle bahsetmişlerdi. Wolfgang, ablasına yazdığı satırlara notalar ekleyerek, La Bastardella’nın hangi notalara dek çıkabildiğini ayrıntılı olarak göstermişti. Üç oktav ses alanı içinde büyük bir ustalıkla gezinen sopranonun, pes seslerinin de kuvvetli ve etkileyici olması Leopold Mozart’ın özellikle dikkatini çekmişti. Bu yolculuk sırasında Wolfgang, eline geçmesini beklediği operaya dek, yaylı çalgılar için ilk dörtlüsünü bestelemişti (KV 80). Yapıtta Sammartini’nin etkileri açıkça görülüyordu.
24 Mart 1770’te Bologna’ya ulaştılar. İki gün sonra Kont Luca Pallavicini’nin şatosunda kentin ileri gelenlerinin önünde Wolfgang bir konser verdi. Leopold Mozart’ı en çok heyecanlandıran, genellikle böylesi toplantılara katılmayı sevmeyen Padre Martini’ nin de o akşam hazır bulunmasıydı. Çağın en büyük teorisyeni olarak kabul edilen Giovanni Battista Martini, aynı zamanda bir din adamı olduğu için çoğunlukla, “Padre Martini” olarak anılmaktaydı. Mozart’lar onun ününü çok farklı çevrelerden duymuş, en son Londra’da karşılaştıkları Johann Christian Bach’ın, Padre Martini’nin öğrencisi olması nedeniyle ünlü müzikçi hakkında ayrıntılı bilgi edinmişlerdi. Leopold Mozart, 27 Mart’ta karısına gönderdiği mektupta Bologna’da yaşadıklarını, Kont Pallavicini’nin şatosunda nasıl ağırlandıklarını tüm ayrıntısıyla anlatıyordu. Padre Martini’nin Wolfgang’ın yeteneğinden çok etkilenmesi ve bir dönemin en önemli kastratoları arasında sayılan Farinelli’yle karşılaşmaları, Bologna günlerinin en önemli olayları arasındaydı:
Kont’un evine onun arabasıyla nasıl götürülüp nasıl iyi ağırlandığımızı sana anlatamam. Orada yaklaşık yüz elli soylu bulunuyordu. Davetliler arasında ünlü Padre Martini de vardı; aslında böyle davetlere çoğunlukla katılmazmış ama buna gelmişti. Akşam yedi buçukta başlayan konser, gece on bir buçuğa dek sürdü. Davetliler hiç ara yapmak istemediler. Konserde Bay Aprile ve Bay Cigognani90 de şarkı söylediler. (…) En çok hoşuma giden, burada çok sevilmemiz ve Wolfgang’ın diğer kentlerden çok daha fazla ilgi uyandırması. Burası pek çok sanatçının ve kültür insanın olduğu bir yer. Burada elde ettiği başarılar, Wolfgang’ın ününün bütün İtalya’da artmasına neden olacak. Çünkü Padre Martini, İtalyanlar için adeta tanrı gibi ve o da Wolfgang hakkında çok güzel şeyler söylüyor. Kendisini iki kez evinde de ziyaret ettik. Her defasında Wolfgang’a temalarını kendi yazdığı bir füg verdi geliştirmesini istedi. Bay Farinelli olarak anılan Carlo Broschi’yi kent dışındaki malikânesinde ziyaret ettik. (…) Burada gördüklerimiz British Museum’dakileri gölgede bıraktı. Eğer görsen sen de hayretler içinde kalırdın. Kiliselerden, tablolardan, eşsiz mimari örneklerden ve saraylardan çok fazla bahsedemeyeceğim çünkü uykusuzluktan ayakta duramaz haldeyim. Saat gece yarısı 01.00’i geçti, Wolfgang çoktandır horluyor, ben de masa başında uykuya dalmak üzereyim. (…) Hoşça kal, seni ve Nannerl’ı 1 000 kez öperim, herkese selam, sadık ve uykulu…
Kocan Mzt.91
30 Mart’ta bir başka önemli İtalyan kentine, Floransa’ya ulaşmışlardı. Rönesans’tan beri sanatın her türüne ev sahipliği yapan bu şehir, o tarihlerde yaklaşık 70 000 nüfusa sahipti. Yüz elliden fazla kilisesi, yüz kadar manastırı ve üç tiyatro binasıyla hem dünyevi hem de ilahî duyguları olabildiğince tatmin ediyordu. Mozart’lar kente ulaştıklarının ertesi günü, yöneticilerden Kont Franz Xaver Wolfgang Orsini-Rosenberg tarafından kabul edilmişlerdi. Kont Firmian’dan getirdikleri tavsiye mektupları nedeniyle Leopold Mozart ve oğlunu çok içten karşılayan Orsini-Rosenberg ile Wolfgang’ın yolu, 1780’lerde Viyana’da yeniden kesişecek, o tarihlerde opera yöneticisi olarak görev yapan Kont, bestecinin eserlerinin sahnelenmesi için son sözü söyleyen kişi konumunda olacaktı.
Mozart’ların Floransa’da görüşmek istedikleri en önemli isim, kuşkusuz Arşidük Leopold idi. Maria Theresia’ın oğlu olan Arşidük, aileyi çok içten karşılamış, Nannerl’ın hatırını sormayı da ihmal etmemişti. Medici ailesine ait ünlü Palazzo Pitti’de (Pitti Sarayı) gerçekleşen görüşmenin müzik tarihi açısından bir başka ilginç özelliği, aynı sarayda 1600 yılında sahnelenen Euridice92 adlı sahne oyununun “ilk opera” olarak kayıtlara geçmesiydi. Operanın doğduğu yerde, İtalya’da ilk operasını besteleme arifesinde olan on dört yaşındaki bir Alman çocuğu, geleceğin Roma-Germen İmparatoru’nun huzurunda duruyordu.
Floransa’da Mozart’ları mutlu eden bir başka olay, Londra’da Wolfgang’la yakın dostluk kurup ona şan dersleri veren kastrato Manzuoli’yle karşılaşmalarıydı. Sanatçı, küçük dostunun yetenekli bir besteciye dönüştüğünü görmekten çok memnun olmuş; Milano için besteleyeceği operadan söz açılınca eğer uygun olabilirse kendisinin de o yapıtta rol almak istediğini belirtmişti. Kentte tanıştıkları bir başka ilginç isim Thomas Linley’ydi. Wolfgang’ın yaşıtı olan ve olağanüstü keman çalışıyla herkesi kendine hayran bırakan bu İngiliz çocuk ne yazık ki yirmili yaşlarının başında, bir kaza sonucu yaşama veda edecekti. Floransa’dan ayrılmak, Leopold Mozart’a çok zor gelmişti. Aklında mutlaka Roma’yı, kutsal kenti görmek olmasa, daha uzun bir süre kalabilirdi. 3 Nisan tarihli mektupta karısına duygularını şöyle aktarıyordu: “Cuma günü Roma’ya gitmek üzere ayrılmak zorunda olduğumuz için çok üzgünüm. Senin Floransa’yı, çevresini ve kentin konumunu görmeni çok isterdim. ‘İnsan burada yaşamalı ve ölmeli,’ diyeceğin bir yer. Önümüzdeki birkaç gün içinde olabildiğince fazla şey görmeye gayret edeceğim.”93
11 Nisan’da, Paskalya’dan önceki çarşamba günü, kuvvetli bir yağmur ve fırtına altında Roma’ya ulaştıklarında Leopold Mozart çok heyecanlıydı. Vakit henüz erken olduğu için hiç vakit kaybetmeden San Pietro Kilisesi’ne gittiler. Ünlü Sistina Şapeli’nde seslendirilen ve notalarının dışarıya çıkarılması yasak olan Miserere’ yi94, Wolfgang ayin sonunda kâğıda geçirmişti. Yoğun polifonik yapısı nedeniyle, Gregorio Allegri’nin dokuz sesli bu yapıtını akılda tutmak olanaksız gibiydi. Notaların kiliseden çıkarılmasının cezası, aforoz edilmekti ancak Wolfgang bunu bilinçli olarak yapmamış, aklında kalanları kâğıda geçirmişti. Bu nedenle yaptığı iş cezasız kalabilirdi. Papa XIV. Clemens, bir süre sonra bu olağanüstü yetenekli çocuğu ayrıca ödüllendirecekti.
Leopold Mozart ve oğlunun kıyafetleri, yabancı bir dil konuşmaları, Paskalya öncesi yoksullarla aynı sofrada yemek yiyen Papa ile yanındaki kardinallerin de dikkatini çekmiş, davranışlarından Wolfgang’ın bir Alman prensi, babasının da onun öğretmeni olduğu sonucuna varmışlardı. Wolfgang, kardinallerin masasına teklifsizce yaklaşmış ve onların yanına oturmak istemişti. İçlerinden biri, bu sevimli çocuğa kim olduğunu sormuş, adını öğrenince de, “Demek sen hakkında onca şey yazılan çocuksun,” demişti. Wolfgang da onun Kardinal Pallavicini olup olmadığını sormuş, olumlu yanıtı üzerine de yanlarında adına yazılmış tavsiye mektupları bulunduğunu eklemişti. Kardinal çocuğun İtalyanca konuşmasına özellikle hayran kalmış, oldukça bozuk bir aksanla, kendinin de bir parça Almanca konuşabildiğini söylemişti.95
Roma’da kaldıkları süre boyunca kentin önemli merkezlerini geziyorlardı. Karşılaştıkları pek çok kişi, yolculuklarını güneye doğru devam ettirerek Napoli’yi de görmelerini, orada opera izlemelerini, özellikle ünlü soprano Anna Lucia de Amicis’i dinlemelerini öğütlüyordu. Wolfgang’ın o tarihlerde ilginç bir sorunu vardı. Bunun için ablasından yardım istiyordu: Hesap yaparken başvurduğu bir çizelgeyi kaybetmişti; Nannerl’dan en kısa sürede yeni bir tane hazırlayarak göndermesini rica ediyordu. Annesi ise onlardan ayrı kaldıkları süre boyunca oğlunun hâlâ keman çalışıp çalışmadığını, şarkı söylemekle arasının nasıl olduğunu merak ediyordu. Leopold Mozart, karısına gönderdiği yanıtta Wolfgang’ ın çok sık olmamakla birlikte keman çalmayı sürdürdüğünü ancak sesi kalınlaştığı için eskisi gibi şarkı söylemediğini yazıyordu. Ayrıca eskiden olduğu gibi, bazen diş ağrısı çocuğu rahatsız ediyor ama uzun süreli olmuyordu.
8 Mayıs’ta Napoli’ye doğru yola çıktılar. Bu kez birkaç arabalık bir konvoy halinde seyahat ediyorlardı. Bir süre önce Roma-Napoli arasında yolculara karşı saldırı düzenlenmiş, ulaşım kesintiye uğramıştı, bu nedenle birlikte hareket etmekte fayda vardı. Yol güzergâhında bulunan Sessa ve Capua’da manastırlarda gecelemiş, oldukça rahat etmişlerdi. Yol arkadaşlarından bir papaz, Capua’da eski öğrencilerinden bir genç kızın rahibeliğe kabul törenine Mozart’ların da katılmasını önermişti. Sadece yakın akrabaların alındığı bu seremoniye dahil olmak baba oğlun çok hoşuna gitmişti. Leopold Mozart, törene katılan müzisyenlerle aynı manastırda gecelemekten ve onlarla dostluk kurmaktan da hoşnuttu.
14 Mayıs’ta Napoli’ye ulaştılar. Burada geçirdikleri bir aydan fazla zaman, tüm İtalya gezisinin en turistik bölümünü oluşturacaktı. Önceki kentlerde olduğu gibi, soylu kişileri ziyaret etmek, operaya gitmek ve fırsat buldukça Wolfgang’ın yeteneğini sergileyeceği konserler düzenlemek öncelik bakımından ilk sırada yer alsa da, çevreyi gezip dinlenmek de en az onlar kadar önemliydi. Bu kaygısız yaşam, koyu bir Katolik olan Leopold Mozart’a bazı sorumluluklarını unutturacak, karısına yazdığı mektupta şu satırlara yer verecekti: “Bayan Hagenauer, bu aralar bizim için de dua ederse çok iyi olur; çünkü son zamanlarda hemen hiç dua etmiyoruz.”96
Napoli’de izledikleri operalar arasında Niccolò Jomelli ve Giovanni Paisiello’nun yapıtları vardı. Her ikisi de dönemin en tanınmış vokal müzik bestecileri arasında yer alıyordu. Paisiello’yla tanışma fırsatı bulmuş, Roma’da çok methini işittikleri soprano De Amicis’i dinlemişlerdi. Wolfgang genç kadının sesinin olağanüstü bulmuş ancak oyun içindeki dans bölümleri ona çok yetersiz gelmişti. Napoli Kralı’nın huzuruna kabul edilme düşüncesi gerçekleşmemişti. Mozart’lar, Kraliçe’den sempatiyle söz ederken, İki Sicilya Kralı I. Ferdinando’yu kendini beğenmiş ve sanatçılara önem vermeyen biri olarak tanımlıyorlardı. Yalnızca Wolfgang’a değil, onunla görüşmek için sıra bekleyen pek çok müzisyene hiç ilgi göstermemesi, özellikle Leopold Mozart’ın gözünde çok kötü bir puandı. Napoli’nin ileri gelenleri, Kral’ın bu düşüncesizliğini affettirmek istercesine Wolfgang’ı el üstünde tutuyorlardı. Kentteki İngiliz Elçisi William Hamilton’ı Londra günlerinden tanıyorlardı. Onun ve diğer soyluların katıldığı davetlerde becerisini sergilemekten geri kalmayan Wolfgang’ın başına, daha önce hiç karşılaşmadığı bir olay geldi: İtalya’nın en eski müzik eğitim kurumları arasında yer alan Napoli Konservatuvarı’nda çaldığı bir konserde dinleyiciler, olağanüstü yeteneğini parmağındaki yüzüğün sihrine borçlu olduğu kanısına kapılarak, çocuğun yüzük olmadan konsere devam etmesini istemişlerdi. Wolfgang bu isteğe uyarak aynı kusursuzlukta çalmayı sürdürünce hayretleri iyice artmış, gözlerine ve kulaklarına inanmakta zorluk çekmişlerdi. Bu olay, XVIII. yüzyılın ikinci yarısına gelindiği o tarihlerde bile, doğaüstü güçlere inanışın ne denli yaygın olduğunu göstermesi açısından oldukça ilginçtir.
Leopold Mozart, Napoli’de de, tıpkı diğer kentlerde olduğu gibi, yeteri kadar kalamamaktan yakınıyordu. Sanat ve kültürle dolu bu yerler, onun için bulunmaz birer hazineydi; çevresindeki her şey ilgisini çekiyordu. Vezüv Yanardağı’nın lavlarından aldığı örneklerin her yerde rastlanan türden olmadıklarını belirtmeye özen gösteriyordu. Yanardağ, Wolfgang’ın da ilgisini çekmişti; ablasına yazdığı mektuplarda, onu gördüğünü, volkanın bazı günler daha fazla duman çıkardığını haberliyordu; ayrıca Akdeniz kıyısına ulaşmaktan çok mutluydu. Mozart’lar Pompei Harabeleri’ni gezmiş, ünlü Romalı şair Vergilius’un mezarını ziyaret etmişlerdi. Ancak konusu henüz belli olmasa da, Wolfgang’ın yıl sonuna dek bir opera bestelemesi gerektiği için, güneyin sakin ve huzurlu atmosferinden bir an önce kurtulup kuzeye doğru yola çıkmakta fayda vardı. Üstelik dönüş güzergâhında uğramaları gereken yerler vardı.
26 Haziran’da yeniden Roma’daydılar. Dönüş yolculuğu için oldukça hızlı bir yöntem tercih ederek, iki kent arasını yirmi yedi saatte hiç durmadan gelmişlerdi. Bu ekspres sefer her ikisini de yormuş, üstelik yalnızca iki saat uyuyabilmişlerdi. Wolfgang, Roma’ya geldiklerinde ayakta zor duracak bir haldeydi. Babasının yardımıyla soyunup yatağa giren çocuk, ertesi sabah uyandığında, bir gün önce olanlardan hiçbir şey hatırlamıyordu. Yolculuk sırasında geçirdikleri ufak bir kaza Leopold Mozart’ın ayağının yaralanmasına neden olmuş, Roma’da kaldıkları süre boyunca yürümekte zorlanmıştı.
İkinci Roma gezisinin en önemli olayı, Papa’nın Wolfgang’ı Cavaliere dello speron d’oro (Altın Mahmuz Şövalyesi) unvanıyla ödüllendirmesi ve bunun göstergesi olarak, bir haç ve kılıç vermesiydi. Bu olaya en çok sevinen kişi, kuşkusuz babasıydı. Oğlunun artık “Şövalye” unvanını kullanabilecek olması onu mutlu ediyordu. Salzburg’a yazdığı mektupta, daha önce besteci Gluck’a97 aynı payenin verilmiş olduğunu özellikle vurguluyordu. Wolfgang ise aynı mektupta ablasına eklediği notta, Nannerl’ın bir süre önce gönderdiği bestelerini çok beğendiğini belirtiyor ve kompozisyon denemelerine ağırlık vermesini istiyordu. Ancak satırlarını Fransızca olarak yazdığı ve yeni unvanını kullandığı bir cümleyle noktalamaktan da geri kalmamıştı: “Mademoiselle, j’ai l’honneur d’être Votre três humble serviteur et frère Chevalier de Mozart.”98
20 Temmuz günü Bologna’ya ulaşmışlardı. Leopold Mozart hâlâ ayağının tam olarak iyileşmemesinden yakınıyor, Wolfgang da ablasına, Roma’dan ayrılırken kendisine hediye edilen Binbir Gece Masalları’nın İtalyanca versiyonundan bahsediyordu. Altı aydan fazla bir süre evden uzak kalmışlardı. Akdeniz havası özellikle Wolfgang’a iyi gelmiş, aniden boy atmıştı. 27 Temmuz’da, uzun zamandır bekledikleri posta nihayet ellerine ulaşmış, Milano’da yıl sonunda sahnelenecek olan operanın librettosu ve kimlerin oynayacağı bildirilmişti. Yapıtın adı Mitridate, re di Ponto (Pontus Kralı Mitridate) idi. Fransız oyun yazarı Racine’in eserinden uyarlanmış, librettoyu Torinolu Vittorio Amedeo Cigna-Santi kaleme almıştı. Operada rol alacak kişilerin önemli bir bölümü dönemin tanınmış isimlerinden oluşuyordu. Ancak Mozart’ların dostu kastrato Giovanni Manzuoli’nin yerine Roma’da karşılaştıkları, “Sartorino” adını kullanan Pietro Benedetti sahneye çıkacaktı.
Artık Wolfgang’ın önünde belirli bir hedef vardı. Milano’ya gidecekleri Ekim sonuna dek, operanın resitatiflerini ve uvertürünü tamamlamalı, solistlerle buluştuğu zaman tüm vaktini onların istekleri doğrultusunda şekillendireceği aryalara vermeliydi. Ancak Mozart’ların Salzburg’a yazdıkları mektuplardan anlaşıldığı kadarıyla, Wolfgang ancak Eylül sonunda resitatiflere başlamıştı. Librettoyu okuyup konu üzerinde düşünmek için bir süre zaman ayırdığı düşünülse bile, oldukça geç işe koyulmuştu. Kuşkusuz bunun nedenleri vardı: Öncelikle Bologna’da kaldıkları yaklaşık üç aylık sürede, önceki gelişlerinde dostluk kurduğu Padre Martini’yle sık sık buluşup çalışıyordu. Bu dönem, onun eğitiminin en son halkası gibiydi. Kendi geleceği için son derece önemli bir operaya başlamadan, çağının en büyük teori ustasıyla çalışmak çok faydalıydı.
On dört yaşını tamamlamak üzere olan Wolfgang’ın, Racine’in bir trajedisi üzerine kurulmuş Mitridate’nin librettosunu ne oranda anlayabileceği, üzerinde durulması gereken bir nokta. Operada konu, Roma İmparatorluğu döneminde yaşayan Pontus Kralı Mitridate ve iki oğlunun aynı kadına âşık olmaları çevresinde, vatan sevgisi, aşk ve baba oğul ilişkilerini sorgulayarak gelişir. O dönem opera seria (ciddi opera) geleneğine göre konunun ilerlediği ve olayların geliştiği bölümler resitatiflerle, yani konuşmaya eşlik eden çok yalın bir ezgiyle verilirdi. Bestecinin kendini göstermesi gereken yer aryalardı. Bu bölümler, eserin kahramanlarının, resitatif boyunca gelişen olaylar hakkındaki duygularını yansıttıkları sahnelerdi. Örneğin oğullarının kendine ihanet ettiğini öğrenen baba, gizli aşkını açıklamaya çekinen bir sevgili, içinde bulunduğu ruh halini hep aryalar aracılığıyla aktarırdı. Bu bölümlerin metni yalnızca birkaç dizeden oluşur, besteciden solistin becerisini olabildiğince ön plana çıkartacak bir müzik beklenirdi. İşte ustalık buradaydı; kahramanın içinde bulunduğu ruh halini yansıtabilmek. Bunun için bestecilerin yüz yıllardır başvurdukları bazı kalıplar vardı. Üzüntü ve acıyı yansıtmak için seçilen tonalite ile bir zafer coşkusunu müjdeleyen akorlar birbirinden çok farklıydı. Bu kalıplar doğru kullanıldığı zaman istenilen etki elde ediliyordu; hele aryayı seslendiren şarkıcı, tekniğiyle seyirciyi büyülemeyi biliyorsa sonuç her zaman olumluydu. Aryaların ve resitatiflerin dışında geriye uvertür ve koro bölümleri kalıyordu ki, bunlar için de yerleşmiş kalıplar vardı. Kuşkusuz bu opera formülü, barok dönemin mirasıydı. Wolfgang’ın ilk yapıtları bu türün başarılı örnekleri olarak görülebilirdi ancak bir süre sonra o, gerçekten söz ve müziğin uyumuna büyük önem verecek, operayı bir aryalar geçidi olmaktan kurtaracaktı.
Ağustos ayı boyunca Bologna yakınlarındaki bir malikânede konakladılar. Ev, önceki gelişlerinde de Mozart’larla çok ilgilenen ve Roma’daki Kardinal Pallavicini’nin akrabası olan Kont Luca Pallavicini’ye aitti. Gündelik ihtiyaçlarına yardımcı olması için emirlerine bir hizmetçi verilmiş, Wolfgang kendiyle aynı yaşlarda olan Kont’un oğluyla yakın arkadaş olmuştu. Ayrıca İtalya’da sık karşılaştığı bir manzara olduğu için eşeğe binmeyi denemiş ve çok hoşuna gitmişti. Leopold Mozart, hâlâ hareketlerini oldukça kısıtlayan yarasının iyice düzeleceği günü sabırsızlıkla bekliyor, otururken ayağını uzatmak zorunda kalıyordu. Salzburg’a yazdığı mektuplarda yalnızca hastalığından yakınmıyordu. Wolfgang’ın artık iyice büyüdüğü, elbiselerinin çoğunun üzerine olmadığı, anneyi ilgilendirecek önemli haberlerdendi. Ayrıca Leopold Mozart gezi boyunca kutsal yerlerden değerli anı parçaları almıştı, bunları saklayacağı kutuları karısının şimdiden sipariş vermesini rica ediyordu. Doğal olarak beraberinde pek çok nota ve kitap da getirecekti. Gezip gördüğü yerleri, oralardaki kültürü tümüyle yaşamına katabilmek için elinden gelen her yolu deniyordu.
29 Eylül günü, Wolfgang, Mitridate’nin resitatiflerini bestelemeye başladı. Bu süreyi Leopold Mozart da yeterli görüyor olmalıydı ki, daha önce oğlunu eser üzerinde çalışmaya zorlamadı. Wolfgang Eylül ayı başında ablasına yazdığı bir mektupta Telemach99 adlı kitabı okuduğunu bildiriyordu. Bu yapıtın onu konu olarak yeni operasına ne derece yaklaştırdığını kestirmek zor olsa da, yaklaşık on yıl sonra besteleyeceği Idomeneus, aynı konuyu işleyecekti. Fransız yazar François de Salignac de la Mothe Fénelon, Burgonya Prensi için kaleme aldığı eğitici kitabında, Homeros’un Odysseia destanının dördüncü bölümünün devamını kaleme alarak yapıtına Suite du Quatrième Livre de l’Odysée d’Homère, ou le Avantures de Télémaque, fils d’Ulysee (Homeros’un Odysseia Destanı’nın Dördüncü Bölümünün Devamı ya da Odysseus’un Oğlu Telemakhos’un Maceraları) adını vermişti. Eser, özellikle XVIII. yüzyılda, pedagojik yönü ağır bastığı için çocuk eğitiminde sıkça başvurulan bir kaynak olmuş, Prusya Kralı II. Friedrich’in de yetişmesinde önemli rol oynamıştı. Leopold Mozart, oğlunun eğitimine çok dikkat eden, yeni yöntemleri uygulamaya özen gösteren bir baba olarak, Wolfgang’ın bu kitabı okumasını sağlamış, Bologna’da geçen günlerini bu şekilde değerlendirmesine yardımcı olmuştu. Kısaca söylenişiyle Les Aventures de Télémaque (Telemakhos’un Maceraları), bir başka Fransız yazar Antoine Danchets’nin Idoménée adlı yapıtına kaynaklık edecek, bu metin de Mozart’ın operası Idomeneo’ya dönüşecekti.
9 Ekim 1770 tarihinde, Bologna’dan ayrılmadan kısa bir süre önce Wolfgang, kentteki ünlü Accademia Filarmonica’ya kabul edildi. Bu kabul, oldukça çetin bir sınavın ardından gerçekleşmiş, Wolfgang’ın müzik bilgisinin en üst düzeyde olduğu kanıtlanmıştı. Giriş sınavında katı kompozisyon kuralları uygulanıyor, gerçekten alanında yetkin kişilerin üye olmasına dikkat ediliyordu. Leopold Mozart oldukça heyecanlandığı bu sınavı Salzburg’a şöyle aktarıyordu: “Akademi başkanı ve iki denetçi –ki bunların hepsi eski orkestra şefleriydi– bütün üyelerin huzurunda Wolfgang’a antifon100 kitabından seçtikleri bir antifon vererek onu dört sesli olarak bestelemesini istediler. Hademe, Wolfgang’ı alıp yandaki odaya götürdü, kapıyı kapadı. Beste tamamlandıktan sonra, denetleyiciler, bütün orkestra şefleri ve beste kurulu tarafından incelendi, sonra da oylamaya geçildi; oylama beyaz ve siyah toplar kullanılarak yapıldı; bütün toplar beyaz çıkınca Wolfgang’ı içeri çağırdılar, o girerken herkes alkışladı ve ona başarılar diledi.”101
Ünlü Mozart uzmanı Alfred Einstein, Mozart, His Character, His Work adlı yapıtında, Wolfgang’ın sınav sorusunun akademi arşivlerinde çözülmüş üç kopyasının olmasından yola çıkarak, Leopold Mozart’ın anlattıklarının tümüyle gerçeği yansıtmıyor olabileceğini öne sürmüştür. Benzer ifadeler, Maria Publig’in Mozart / ‘Dehanın Gölgesinde’ kitabında da yer almaktadır102. Bu görüşe göre, Wolfgang’ın yazdıklarını Padre Martini gözden geçirip bazı kısımlarını düzeltmiş, daha sonra temize çekilen kopya jüriye sunulmuştur. Akademinin resmî yazısında, “Bir saatten az bir süre sonunda, Signor Mozart çalışmasını getirdi ve özel nedenler göz önünde bulundurularak yeterli bulundu,” şeklinde bir ifadenin yer alması, sınavın Leopold Mozart’ın anlattığı denli başarılı geçememiş olabileceğinin işareti gibidir.103 Padre Martini büyük olasılıkla, yeteneğine gerçekten inandığı Wolfgang’a, bu karmaşık armoni sınavında yardım etmekte bir sakınca görmemişti. Hangi yolla olursa olsun, çağının bu denli önemli bir kurumundan alınan diploma, bestecilik kariyerinin henüz başındaki Wolfgang için çok önemliydi, üstelik İtalya’da.
Yeniden Milano-Mitridate
18 Ekim’de Milano’ya ulaştıklarında operanın temsiline iki aydan fazla zaman vardı. Ancak o tarihten sonra eve yazılan mektuplara, Wolfgang’ın eklediği sayfalar giderek azalmaya başlamıştı. Bunun nedeni, tüm vaktini yeni eseri üzerinde çalışmaya ayırmasıydı. Babasının ayrıntılı bilgilerinin sonuna, çok çalıştığı için yazamamaktan yakındığı notlar düşüyor, ablasından ve annesinden sürekli aynı dilekte bulunuyordu: Başarısı için dua etmeleri. Gerçekten bu dönem Wolfgang’ın yaşamındaki ilk ciddi sınavdı. Bir yıla yakın süredir, hemen her kentinde ün kazandığı İtalyan yarımadasına, kendini tam anlamıyla kabul ettirebilmesi için atması gereken son adıma çok yaklaşmıştı ama sonucun ne olacağı belirsizdi. Leopold Mozart, Viyana’da yaşadığı olumsuz deneyimden sonra daha temkinli olmaya gayret ediyor, bir operanın ilk geceden başarılı olabilmesinin şansa bağlı olduğunu yazıyordu. Böylece aslında herkesten çok kendini sakinleştirmek ister gibiydi. Oğlunun tüm gününü beste yaparak geçirmesini izliyor, dış dünyadan tamamıyla kopmaması, aklını bir parça olsun başka şeylerle oyalayabilmesi için, yemeklerden sonra Wolfgang’la yürüyüşe çıkıyordu.
Milano Operası yöneticileri, ilk kez kapsamlı bir sahne eseri bestelemekte olan on dört yaşındaki bu Alman çocuğun nasıl bir yapıt ortaya koyacağını merakla bekliyorlardı. Bu yüzden, Wolfgang’ın yazdıklarını farklı kanallardan kontrol etmeye başladılar. Aralık başında resitatifler kontrol edildi. Burada amaç, İtalyancanın doğru kullanılıp kullanılmadığını denetlemekti. Çok küçük bir düzeltme haricinde metin onaylandı. Daha sonra solistler, piyano eşliğinde aryaları çalışmaya başladılar. Bu süreç oldukça yavaş ilerliyordu. Çünkü hemen herkes, partisinde değişiklik istiyor, Wolfgang da büyük bir sabırla istenilen düzeltmeleri gerçekleştirmeye çalışıyordu. Aslında bu, her operanın bestelenmesinde yaşanan olağan bir durumdu. Ancak bu kez karşılarında bir çocuk gören şarkıcılar, isteklerinde biraz aşırıya kaçmaya başlamışlardı.
12 Aralık günü ilk orkestra provası gerçekleşti. Önce on altı kişilik küçük bir grup, yapıtın çalınabilirliğini kontrol etmek istemişti; acaba bu Alman çocuk gerçekten opera besteleyecek düzeyde miydi? 17 Aralık’ta, altmış kişilik tüm kadronun katılımıyla prova yapıldı. Önceleri karşı çıkma eğiliminde olanlar bile, bu provadan sonra tatmin olmuş görünüyordu. Durumdan en çok hoşnut olan, eseri Wolfgang’ın elyazmalarından çoğaltan kopistti. Çünkü o dönem alışkanlıklarına göre, eser beğeni kazanırsa kopistler yapıtın tümünü ya da içinden bazı aryaları çoğaltıp para karşılığı isteyenlere veriyordu. Başarılı operalar, kopistler için tam bir kazanç kapısıydı.
Yapıt ilk kez 19 Aralık’ta, oynanacağı sahnede prova edilmişti. Leopold Mozart artık heyecandan yerinde duramaz haldeydi, evdekilere dualarını eksik etmemelerini defalarca tembih ediyordu. Başta Sammartini olmak üzere, kentteki tanınmış bestecilerin çoğunun yakın dostları oluşu onu yüreklendiriyor ancak bir süre önce Napoli’de Jommelli’nin son operasının başarısızlığa uğradığını hatırlayıp tekrar endişeleniyordu. Genel olarak her şey yolunda gitmişti. Mitridate’nin başarı kazanmaması için bir neden yoktu. Yine de opera bambaşka bir dünyaydı. Provalar sırasında kimliği anlaşılamayan biri, başrol oyucusu sopranoya, Wolfgang tarafından gönderildiğini söylediği aryalar vermişti. Amacı, müzikal yönden çok zayıf olan bu parçalarla kadının moralini bozmak, eserin başarısını gölgelemekti. Neyse ki durum hemen anlaşılmış, Wolfgang gerçek aryaları göndererek durumu düzeltmişti.
26 Aralık günü, Milano’daki Teatro Regio Ducal’de sahnelenen KV 87, Mitridate, re di Ponto, büyük başarı kazandı. Leopold Mozart, 29 Aralık tarihli mektubunda, artık rahatlamış bir ifadeyle Salzburg’a şu müjdeyi veriyordu: “Tanrı’ya şükür opera yirmi altısında sahnelendi ve herkesin beğenisini kazandı. Opera sahnelenirken Milano’da şimdiye dek hiç rastlanmayan iki şey oldu: Birincisi, gala gecesinde usul olmamasına karşın, geleneklere aykırı olarak halk, primadonnanın söylediği bir aryayı yineletti; ikincisi de, hemen hemen tüm aryalar sırasında, bizi şaşırtan bir alkışla, Viva il Maestro, viva il maestrino! sesleriyle karşılaştık.”104
Leopold Mozart ayrıca, ilk temsili izleyen günlerde aynı başarının devam ettiğini, pek çok aryanın alkış sonucu tekrarlandığını, Milanoluların Wolfgang’a, Roma’da aldığı unvan ve Bologna akademisine kabul edilmesi nedeniyle il Cavaliere filarmonico (Filarmoni Şövalyesi) adını taktıklarını belirtiyordu. Zaten İtalyanlar hemen herkese bu tarz isimler takmalarıyla tanınmışlardı. Çağın önemli bestecisi Johann Adolf Hasse de, Saksonyalılığına vurgu yapmak için, Il Sassone olarak adlandırılıyordu. Leopold Mozart, oğlunun başarısını Salzburg’a bildirdikten sonra, 2 Ocak 1771’de Padre Martini’ye de ayrıntılı bir mektup yolladı. Başarıda onun da büyük payı olduğuna inanıyordu. İyi ve sağlıklı bir yeni yıl dileğiyle başlayan mektupta, Milano’da operanın hazırlıkları süresince yaşadıklarını anlatıp Wolfgang’ı nasıl engellemeye çalıştıklarını açıkladı. Ancak sonunda orkestradakilerin hepsi, yapıtın müzikal yönden açık, anlaşılır ve kolay çalınabilir olduğu konusunda hemfikir olmuş, şarkıcılar da memnuniyetlerini belirtmişlerdi. Leopold Mozart, Padre Martini’nin sağlık haberlerini almaya devam edeceklerini umduğunu, Wolfgang’ın da en içten saygılarını gönderdiğini bildirerek mektubunu noktalıyordu.105
Başarılı opera temsilinin ardından, Mozart’lar önceki Milano ziyaretlerinde olduğu gibi, soyluların konaklarındaki konserlere katılmayı sürdürüyorlardı. Bunların arasında ilk sırayı, en büyük yardımı ve desteği gördükleri, opera siparişini onun gayretleri sonucu elde ettikleri Kont Firmian geliyordu. Ocak ayı boyunca Mozart’lar, Milano’dan çevre kentlere kısa geziler yaptı. Bunların içinde Verona’ya yapılan, Wolfgang’ın bu kentin Accademia Filarmonica kurumuna kabul edilmesi ve fahri şefliğine getirilmesini sağladığı için önemlidir. Ayrıca Torino, Brescia gibi kentlere kısa yolculuklar yaparak İtalyan yarımadasının kuzeyini olabildiğince tanımaya çalışıyorlardı. Özellikle Wolfgang’ın aylardır süren yoğun çalışma temposunun ardından, biraz dinlenmeye ihtiyacı vardı. Eve yazılan mektuplar yeniden ikisinin kaleminden çıkmaya başlamıştı. Operanın temsillerine başarıyla devam ediyor oluşu, hâlâ ilk haberdi. Wolfgang ablasına, kopistin yapıtı, Lizbon sarayına göndermeye hazırlandığını müjdeliyordu.
Eve dönüş
11 Şubat 1771’de Venedik’e geldiklerinde karnaval başlamak üzereydi. Tüm İtalya’nın en renkli, en müzik dolu eğlencesini Leopold Mozart kaçırmak istememiş, gezi programını ona göre ayarlamıştı. Hemen her gece operaya gidiyor, ardından balolara katılıyorlardı. Kanallarda gondolla gezmek, birbirinden ilginç maskeleri incelemek ikisi için de son derece eğlenceliydi. Yaklaşık bir ay kaldıkları Venedik’ten sonra Padova ve Vicenza üzerinden geçerek tekrar Verona’ya ulaştılar ancak bu kez rotalarını kuzeye, Salzburg’a doğru çevirmişlerdi. Padova’da çok kısa kalmalarına karşın Wolfgang, iki farklı yerde konser vermiş; ayrıca kentte seslendirilmek üzere bir oratoryo siparişi almıştı. Malikânesinde konserler düzenleyen müzik tutkunu Prens Giuseppe Xiemenes, büyük olasılıkla oratoryonun aynı yılın Paskalya döneminde sahnelenmesini tasarlamıştı. Ancak KV 118, Betulia liberata (Kurtarılmış Bethulia) adlı librettonun bestelenmesi 1771 yaz aylarında gerçekleşebilmişti. Yapıtın Padova’ya gönderildiğine ve seslendirmenin gerçekleştiğine dair kesin bir kayıt yoktur; ancak Mozart’ların 1771 sonbaharında yaptıkları ikinci İtalya gezisi sırasında çalınmış olabilir.
Salzburg’a ulaşmak üzere İtalyan yarımadasını terk etmeye hazırlandıkları 1771 Martı’nda, Verona’da bulundukları sırada Milano’dan gelen bir haber Mozart’ları çok sevindirmişti. Mitridate’nin elde ettiği büyük başarıyı göz önünde bulunduran opera yöneticileri, 1772-1773 sezonunun açılış temsilini yine Wolfgang’ın bir eseriyle yapmak istiyordu. Bu, yaklaşık iki yıl sonra 26 Aralık 1772 tarihinde, il Cavaliere filarmonico’nun ya da yetenekli küçük Alman çocuğun yeni bir yapıtla Milano seyircisinin karşısına çıkması anlamına geliyordu. Çalışma şartları tıpkı ilk seferki gibiydi, Wolfgang’ın birkaç ay öncesinden kente gelmesi yeterli olacaktı. Verona’dan ayrılmadan Leopold Mozart’ın kulağına çalınan bir başka haber, keyfinin iyice artmasına neden olmuştu. Viyana’dan ulaştırılan bir notta, ayrıntıları Salzburg’a gönderilen bir mesajın, Wolfgang için büyük bir onur kaynağı olacağı bildiriliyordu.
28 Mart 1771’de bütün aile Salzburg’da bir araya geldiğinde aradan on beş aydan fazla bir zaman geçmişti. Bu süre zarfında birbirlerinin yaşadıklarını mektuplar aracılığıyla takip etmişlerdi ama yine de konuşacak ve anlatacak çok şeyleri vardı. Birkaç gün sonra Viyana’dan beklenen haber geldi. İmparatoriçe Maria Theresia, oğlu Arşidük Ferdinand’ın düğün töreni sırasında, Wolfgang’ın da bir serenatla yer almasını uygun görmüştü ve durum kendisine bildiriliyordu. Üstelik aynı kutlamalar sırasında ünlü besteci Johann Adolf Hasse’nin de bir operasının seslendirilecek olması, olayın ciddiyetini ve Wolfgang’a yüklenen görevin önemini artırıyordu. Düğün töreni, 1771 Ekim ortasında gerçekleşecekti; bu, Wolfgang’ın yaz sonunda yeniden Milano’ya gitmesi anlamına geliyordu. Üstelik Arşidük Ferdinand, yüzlerce yıldır sanata büyük destek veren Este ailesinin bir üyesi olan Prenses Maria Beatrice Ricciarda’yla evleneceği için, törenlerin sanatsal yönden kusursuz olmasına büyük özen gösteriliyordu. Kayıtlara festa teatrale ya da serenata olarak geçen bu sipariş, Barok Dönem’de çok yaygın olan, özellikle kutlamalarda seslendirilen vokal kantat anlamına geliyor, solistler ve koronun yanında dansın yer aldığı bölümleri de içeriyordu.
Viyana Sarayı’ndan gelen bu sipariş gerçekten çok önemliydi. Bu, Habsburg hanedanıyla akrabalık ilişkileri bulunan Milano ve çevresinde olanların başkentte dikkatle izlendiği anlamına geliyordu. Bir süre önce İmparatoriçe’nin huzurunda çalan bu yetenekli çocuğun kazandığı başarı, üstelik opera gibi İtalyanların çok hassas ve güç beğenir davrandıkları bir alanda elde edilmişse rastlantı olamazdı. Viyana’nın bunu görmezden gelmesi düşünülemezdi. Ancak desteklemenin de bir sınırı vardı, bu siparişin verilmesinden yaklaşık sekiz ay sonra, İmparatoriçe Maria Theresia’nın Wolfgang’la ilgili düşünceleri, akıllara yeniden soru işaretleri takılmasına neden olacaktı. Ama önce siparişin bestelenmesi ve sahnelenmesi gerekiyordu.
İkinci kez İtalya-Ascanio in Alba
Leopold Mozart ve Wolfgang, 13 Ağustos 1771’de Milano’ya doğru yola çıktılar. İlk gezilerindekine benzer bir güzergâh izleyerek 21 Ağustos’ta kente ulaştılar. Salzburg’la mektuplaşma yeniden başlamıştı. Bestelenecek metin henüz ellerine ulaşmadığı için yapacakları fazla bir şey yoktu. Wolfgang sıcaktan şikâyet ediyor, Milano’ya bir aydır tek damla yağmur düşmediğinin söylendiğini aktarıyordu. Ayrıca kaldıkları yerde hemen her odadan müzik sesi geliyor, bu da çocuğun aklına hep yeni fikirler doğmasına neden oluyordu: “Üstümüzde bir kemancı kalıyor, altımızda bir başkası var; tam yanımızdaki odada bir şan öğretmeni ders veriyor, üst katın son odasında ise bir obuacı var. Beste yapmak için oldukça eğlenceli bir ortam, insanın aklına bir sürü fikir geliyor.”106
30 Ağustos’ta Wolfgang’ın besteleyeceği yapıtın metni ellerine ulaştı. Giuseppe Parini tarafından kaleme alınan libretto, Ascanio in Alba (Ascanio Alba’da) başlığını taşıyor ve bu tip kutlamalar için kaleme alınan eserlerin çoğunda olduğu gibi mitolojik bir konudan yola çıkıyordu. Yapıt içinde dans bölümlerinin yer alması ayrı bir özen gerektiriyor, Wolfgang’ı yine yoğun bir çalışma temposu bekliyordu. Ancak 13 Eylül tarihli mektupta Leopold Mozart evdekilere şu müjdeyi veriyordu: “Serenata’dan çok, iki bölümlü bir azione teatrale