Читать книгу Aldatilmiş - Морган Райс, Morgan Rice - Страница 12

Beşinci Bölüm

Оглавление

Kazan, Sam’in yüzüne  doğru döndüğünde  Samantha olanları korkuyla izlemekteydi. Tüm gücüyle mücadele etse de onu tutanların elinden kurtulmak adına yapabileceği bir şey yoktu. Çaresizdi. Sadece orada durmak ve onun so- nunda sevdiği kişiyi yok etmesini izlemek zorundaydı.

Sıvı, Sam’in üstüne doğru akarken Samantha iorik asidin yakmasına sıklıkla eşlik eden o korkunç çığlıkları duymak için kendini hazırlamıştı.

Ne var ki Sam asit şelalesine maruz kalırken tuhaf bir şe- kilde tek bir ses bile çıkarmıyordu.

Acaba onu bu kadar çabuk öldürmüştü de bağırmaya bile şansı olmamış mıydı? Sıvının dökülmesi bittiğinde Sam tek- rardan görünür hale geldi.

Samantha gerçekten afalladı, odadaki diğer vampirler gibi.

O iyiydi. Gözlerini kırpıp etrafa baktı, acı çekmiyordu. Biraz meydan okur bir görüntüsü bile var denilebilirdi.

Bu şey, akıl alacak gibi değildi. Samantha daha önce hiç böylesini görmemişti; sıvıya karşı bağışık olan, insan ya da vampir, herhangi birini görmemişti. Yani, tek bir kişi dı- şında. Şimdi hatırlıyordu. Caitlin,  onun kız kardeşi. O da sıvıya bağışık çıkmıştı. Bunun  anlamı ne olabilirdi? Acaba genetik bağları olduğu için miydi? Onun saatinin altındaki yazıyı düşündü  tekrardan. Gül ve Diken. Acaba hanedan ikisi arasında ayrılıyor muydu? Caitlin acaba “seçilmiş kişi” olmayabilir miydi?

O kişi, acaba Sam miydi?

Caitlin, Sam’den  birkaç  yaş daha  büyüktü  ve belki de yaşının gelmesi, belirtilerini ondan daha erken göstermişti. Belki birkaç yıl daha beklemiş olsalardı Sam de bir meleze dönüşme belirtileri gösterecekti.

Nedeni olursa olsun, o açıkça bağışıktı işte; ki bu da onu çok ama çok güçlü kılıyor, aynı zamanda da meclisine karşı büyük bir tehlike haline getiriyordu.

Samantha etrafa bakındı, yüzlerce vampirin olduğu oda- da çıt çıkmıyordu. Hepsi hayretler içinde bakakalmışlardı.

Sam sinirli gözüküyordu. Zincirlerini sürükleye sürükle- ye yüzündeki sıvıyı temizledi. Zincirlerini  çekiştirdiyse de onlardan kurtulamadı.

“Biri beni bu lanet olası şeyden kurtarabilir mi?” diye ba- ğırdı.

Sonra olanlar oldu. Birden kapı bam diye açıldı.

Samantha kafasını çevirdiğinde devasa çifte kapıların yere indiğini gördü.

Buna inanamıyordu.  İşte tam orada, yanında Sergei ile birlikte yüzü bozuk Kyle dikiliyor  ve arkasında da yüzlerce yardakçısı vampir duruyordu.

Hepsi bundan  ibaret  de değildi.  O Kyle’ın elindeydi, yüksekte duruyordu; yani kılıç.

Kyle korkunç bir çığlıkla dosdoğru odanın içine çıl- gınca daldı. Kudurmuş takipçileri de kopardıkları yayga- rayla birlikte hemen peşinden geliyordu.  Kargaşa odayı ele geçirdi.

Kyle ve adamları gördükleri her varlığa hunharca saldırır- ken vampirlere karşı vampirler savaşıyordu. Ne var ki Kara Metcezir Meclisi  binlerce yıldır savaşın içinde olmuştu ve öyle kolay pes edecek değildi. Rexius’un  vampirleri de aynı kararlılıkla cevap verdiler.

Düpedüz bir savaştı bu; dişe diş, vampire karşı vampir. Hiçbir taraf bir adım geri atmıyordu.

Gelgelelim Kyle kendi başına inanılmaz işler çıkarıyor- du. Kılıcı iki eliyle yüksekte tutuyor ve her iki yöne doğru sallıyordu. Gittiği her yerdeki vampirler düşüyordu. Kolları, bacakları, kafaları ayrı taraflara… Kyle tek kişilik bir orduy- du. Binlerce kişilik vampir kalabalığının arasından her birini öldürerek kendine bir yol çiziyordu.

Samantha dumura uğramıştı. Binlerce  yıllık hayatı bo- yunca bir vampirin nihai olarak fiilen öldürüldüğünü, katle- dildiğini hiç görmemişti. Bir vampiri narin bir varlık olarak gözünde canlandırmamıştı hiç. Kılıç dehşet saçıyordu, çok ama çok ölümcüldü.

Samantha  daha fazla beklemedi.  Bir vampir çığlık ata- rak kanlı, uzun dişleri tam onun yüzünü hedef almış şekilde yüklenirken hemen eğildi ve onun üstünden uçmasına izin verdi, ardından koşmaya başladı.

Odanın  karşısına doğru harekete geçti, doğruca Sam’in yanına.

Tam zamanında yetişmişti. Zira serseri vampirin teki de onunla aynı fikirdeydi  ve doğruca  bu zincirli, donakalmış oğlanın  yanına  gidiyordu.  Vampir, dişleri  uzanmış  halde Sam’in boğazına doğru atladı. Sam, aslanlarla dolu bir oda- nın ortasına zincirlenmiş koyun gibiydi.

Samantha tam zamanında uzandı. Sıçradı, havada o vam- pirle çarpıştı ve onu yere serdi. Kalkmasına fırsat vermeden öyle bir tokat attı ki vampir bayıldı.

Ayaklarının  üstüne dikilip Sam’in zincirlerini  kopardı. Samantha  onu kurtarırken  Sam inanamaz  gözlerle sanki fantastik bir kâbusun gerçeğe dönüşmesini izliyormuşçasına etrafa bakınıyordu.

“Samantha! Neler oluyor burada?”

“Şimdi sırası değil” dedi Samantha, onun zincirlerini ko- parıp kolundan tutarak çekiştirmek suretiyle kargaşadan çı- karırken. Çıkışa doğru ilerliyordu.

Onlar koşmaktayken başka bir serseri vampir, uzamış diş- leriyle onlara doğru atıldı.

Samantha,  Sam’i kavrayıp  yere  itti, kendisi  de eğildi; vampir başlarının üstünden uçup gitti.

Çabucak ayağa kalktı ve Sam’i de yanına çekti, ikisi birlik- te odanın içinde koşturdular. İlerledikleri tüm süre boyunca eğiliyor ve zikzaklar çiziyorlardı. Samantha biliyordu ki eğer kapıya varırlarsa arka koridorda onları sokağa çıkarabilecek bir merdiven vardı. Bir kez dışarı çıktılar mı, onları buradan uzağa, çok uzağa götürmeyi başarabilirdi.

O kargaşa içinde kimse koştuklarını fark etmedi. Nere- deyse kapıya gelmişlerdi, birkaç adım uzaktaydılar.

Tam başarmak üzerelerdi ki Samantha sırtında bir baskı hissetti ve yuvarlanıp yere kapaklandı. Arkasından üstüne atlanmıştı.

Döndü ve  bu kişinin  kim olduğuna  baktı. Sergei’ydi; Kyle’ın  şu ufak, beş para etmez Rus ortağı, kılıcı onun elle- rinden çalmış olan kişi.

Sergei ona doğru şeytanca, zalim bir şekilde sırıttığında Samantha ondan daha önce hiç etmediği kadar nefret etti.

Sam  korkup sinmemişti. Zincirler hâlâ  üzerindey- ken Sergei’nin  sırtına zıpladı,  zincirlerini kullanıp  onları Sergei’nin boğazına doladı. Bu çocuk güçlüydü. Gerçekten de Sergei’nin Samantha’yı tutan elini gevşetmesini sağlaya- cak kadar sıktı zincirleri ve o da bu fırsatı Sergei’nin altından sıvışmak için kullandı.

Ne var ki Sam ne olursa olsun bir vampirle boy ölçüşe- mezdi. Sergei hırlayarak ayağa kalktı ve Sam’i sırtından tu- tup bir oyuncak bebekmiş gibi fırlattı. Sam on adım uzakta- ki duvara çarparak yere indi.

Samantha ayakları üzerinde doğrulmaya çalışırken bir düzine vampir üstüne atladı. Sam’in de etrafının çevrildiğini gördü. Tuzağa düşmüşlerdi.

Son gördüğü  şey,  arkaya  gerildikten  sonra  yüzüne  bir yumruk atan Sergei’nin zalim sırıtmasıydı.

*

Kyle, Kara Metcezir Meclisi’nin büyük odasını kılıcı vah- şice sallayarak, vampirleri birbiri ardına öldürerek yararken kendini hiç olmadığı  kadar hayat dolu hissediyordu. Kan her tarafa sıçrıyor, üstünü kaplıyor ve o kılıcını gittikçe daha şiddetli sallarken elleri kanla yıkanıyordu.  İntikam  buydu işte. Binlerce yıllık sadık hizmetlerinin sonucunda reva gö- rüldüğü muamelenin intikamı. Buna nasıl cüret ederlerdi! İşte şimdi intikam kelimesinin anlamını bileceklerdi. Hepsi, her biri ondan özür dileyecek; önünde yere kadar eğilecek ve tamamen hata yaptıklarını kabul edeceklerdi.

Her şey kusursuz gidiyordu. Brooklyn Köprüsü’ne yaptık- ları ufak ziyaretten sonra sadık kitlesini Belediye Konağı’nın kapılarına getirmiş ve birlikte önlerine çıkma cüreti gösteren birkaç vampiri temizlemişlerdi. Ardından gizli geçitten Bele- diye Konağı’nın en dibine, meclisinin yuvasına doğru aşağı inmişlerdi. Ordusu odaya doğru ilerlerken hiçbir vampir ön- lerine çıkma cüreti gösterememişti. Pek çok başka vampir, Kyle’ı ve özellikle de kılıcı gördükten sonra onun yanına ka- tılmıştı. Eski meclisinin bu kadar büyük kısmının hâlâ ona bu denli sadık olduğunu görmekten mutlu olmuştu. Hakkı olan liderliği alması için günün gelip çattığının farkındaydı.

Rexius zayıf bir liderdi. Eğer güçlü olmuş olsaydı, kılıcı bizzat kendisi yıllar önce bulurdu. Asla bunu yapması için başkalarını yollamazdı. Aslında cezalandırılması gereken kişi kendisiyken hataları için başkalarını cezalandırmayı seviyor- du o. İktidardan gözüne perde inmişti. Kyle’ı sürmek, ona yakın olarak herkesi ortadan kaldırmak; yapılmış en son ve çaresiz girişimdi. Fakat geri tepmişti işte.

Kyle odayı yarıp geçerken  doğruca  Rexius’un   tahtına doğru ilerliyordu. Rexius onun geldiğini  gördü  ve gözleri telaşla fal taşı gibi açıldı.

Rexius tahtından fırlayıp kavgadan uzağa doğru sıvışma- ya çalıştı.  İşte sözde liderleri,  savaş zamanı gerçek rengini belli ediyordu.

Ne var ki Kyle’ın başka planları vardı.

Kyle, Rexius ile yüz yüze gelmek için öteki tarafa doğru koştu. Kılıcı onun sırtına saplamak çok daha kolay olurdu ama Rexius’un bu kadar kolaylıkla düşmesine izin vermeyi reddetti. Rexius’un  onları öldürenin kim olduğunu yakın- dan görmesini istiyordu.

Yolu, Kyle’ın devasa omuzları ve alev alev parlayan kılıçla kesilen Rexius durdu.

Çenesi titriyordu. Kyle’ın  suratına doğru titrek bir par- mak uzattı. O an tıpkı yaşlı bir adam gibi duruyordu; zayıf, ihtiyar, dehşete kapılmış bir adam gibi. Ne kadar zavallıca.

“Kovuldun!”  diye bağırdı sersemce. “Sana kovulduğunu söylemiştim!”

İşte şimdi kocaman ve insanı dehşete düşüren bir sırıtma koyuverme sırası Kyle’a gelmişti.

“Kazanamazsın!” diye ekledi Rexius. “Kazanamayacaksın!”

Kyle hiçbir şey olmamış gibi öne doğru bir adım attı ve gerilip tek bir düzgün vuruşla kılıcı doğrudan Rexius’un kal-bine sapladı.

“Kazandım bile” dedi Kyle.

Tüm oda, savaşmakla meşgul olsa da, dönüp çıkan sese doğru baktı. Tüm taş odayı  kaplayan,  acı bir feryattı bu. Rexius’un çığlıkları  sanki hiç kesilmeyecekmiş  gibiydi. Herkes izlerken Rexius’un  bedeni gözlerin önünde çözül-dü, bir duman bulutuna dönüştü ve tavana doğru havaya yükseldi.

Tüm oda durdu ve Kyle’a baktı.

Kyle, kılıcı havaya kaldırıp kükredi. Bir zafer kükreyi- şiydi bu.

Savaşın her iki tarafından canlı kalan tüm vampirler dö- nüp Kyle’a baktılar. Hepsi dizlerinin üstüne çöküp başlarını eğdiler, yere kadar eğilerek selam verdiler. Kavga bitmişti.

Kyle derin bir nefes aldı. Artık onların lideri oydu.

Aldatilmiş

Подняться наверх