Читать книгу Aldatilmiş - Морган Райс, Morgan Rice - Страница 9
İkinci Bölüm
ОглавлениеKyle Manhattan’ın üzerinden uçarken koltukları hiç ol- madığı kadar kabarıktı. Arkasında emrine amade askeri Sergei uçuyor ve onun arkasından da yol üzerinde ona ka- tılmış olan yüzlerce vampir geliyordu. Artık efsanevi kılıç Kyle’ın elinde olduğuna göre başka lafa hacet yoktu. Doğu Kıyısı’nın tüm kötücül vampirleri havadisi almıştı ve Kyle uçtuğu sırada birçok meclis ona katılma heveslisiydi. Sava- şın yaklaşmakta olduğunu biliyorlardı ve Kyle’ın namı almış yürümüştü. Bu açıkgöz vampirler biliyordu ki o nereye gi- derse gitsin iyilik peşinde olmayacaktı hiç. Hepsi bunun bir parçası olmak istiyordu.
Kyle arkasında büyüyen ordudan dolayı heyecanlandı ve şehrin üzerinden uçarken bir özgüven dalgasıyla doldu. Sergei kılıcı kapıp o Caitlin denen kızı bıçaklamakla iyi etmişti. İşin doğrusu Kyle şaşırmıştı. Daha önce Sergei’de bu cevherin olduğunu hiç düşünmemişti. Onu fazla hafife almıştı ve ödül olarak, iyi bir ortak olacağının farkına vara- rak, onu hayatta tutmaya karar vermişti. Bilhassa Sergei’nin Kralın Mabedi’nden ayrılmalarının hemen ardından kılıcı görevine sadık bir şekilde ona teslim edişinden etkilenmiş-ti. Evet, Sergei yerini biliyordu. Eğer bu tavrını sürdürürse Kyle onu terfi ettirebilir, hatta kendine ait olacak küçük bir bölge bile verebilirdi. Kyle birçok kişinin birçok yönünden nefret ederdi, ne var ki sadakat takdir ettiği şeylerdendi.
Özellikle de kendi insanlarının, Kara Metcezir Meclisi’nin ona yaptıklarından sonra… Binlerce yıllık sadakatinin ardın- dan yüce liderleri Rexius, sanki binlerce yıllık hizmetinin hiçbir anlamı yokmuşçasına Kyle’ı kapı dışarı etmişti. Hem de hepi topu küçük bir hata için! İnsanın aklı almıyordu.
Kyle’ın planı mükemmel işlemişti. Artık kılıç elinde ol- duğuna göre hiçbir şey -tam anlamıyla hiçbir şey- önünde duramazdı. İnsan ırkıyla ve diğer vampir ırklarıyla savaş, ya- kında onun işi olacaktı.
Kyle uçmaya devam ederken Harlem üzerine geldiğinde aşağıya doğru yaklaşıp ayrıntıları görebilmek için vampir görüşünü kullandı. Gülümsemesi genişledi.
Hıyarcıklı vebayı yayması gerçekten işe yaramıştı. Etrafa gürültü ve kargaşa hâkimdi. Şu zavallı küçük insancıklar her yöne koşuşturuyor, tek yönlü yollarda arabalarıyla ters yöne gidiyor, birbirleriyle tartışıyor ve mağazaları yağmalıyorlar- dı. Birçok insanın vebaya yakalandıklarını belli eden kor- kunç yaralarla kaplı olduğunu görebiliyordu. Neredeyse her sokak köşesinde cesetlerin üst üste yığıldığını da görebiliyor- du. Aşağıda kıyamet kopuyordu. Onu daha mutlu edecek başka bir şey yoktu.
Şehirdeki tüm insanların ölmesi ancak birkaç gün alırdı. O noktada Kyle ve adamları kolaylıkla geri kalanlarını silip süpürebilirdi. Daha önce hiç beslenmedikleri gibi beslenir ve sonra da insan ırkının geri kalanını köle yaparlardı.
Yolunun üzerinde kalan tek küçük engel, sadece hayvan- lar üzerinden beslenip geri kalan herkesten daha iyi olduk- larını düşünen şu zavallı Ak Meclis’ti. Evet, yoluna çıkmayı denerlerdi. Fakat kılıcın karşısında duramazlardı. İnsanlarla işi bittikten sonra sıra onları temizlemeye gelecekti.
İlk başta ve hepsinden önemlisi, kendi meclisindeki yerini geri alacaktı. Bunu acımasızca gerçekleştirecekti. Caitlin’in kaçmasına mani olamadığı için aldığı cezayla korkunç kaderine dönüşen ve sertleşmeye başlayan yüzün- deki yaralara uzanıp dokunduğunda Rexius’un onu ceza- landırmakla ölümcül bir hata yaptığını düşündü. Rexius, Kyle’ın yara izlerinin her birinin ceremesini ödeyecekti. Rexius güçlü olmasına güçlüydü, ne var ki artık kılıç elin- deyken Kyle’ın gücü çok daha fazlaydı. Kyle, Rexius kolla- rında can verip bizzat kendisi yeni yüce lider ilan edilme- den rahat etmeyecekti.
Kyle bu düşünce karşısında kocaman gülümsedi. Yüce lider ha! Tüm bu binlerce yılın sonunda. Onun hak ettiği buydu. Bu onun kaderiydi.
Kyle ve adamları Central Park, Midtown, Union Square ve Greenwich Village üzerinden uça uça sonunda Belediye Konağı na vardılar.
Kyle zarif bir şekilde alçalıp toprağa bastı ve şimdi sayıları yüzlerce olan vampir sürüsü onu takip etti. Kyle’ın ordusu inanılamayacak kadar büyümüştü. Ne dönüş ama, diye dü- şündü.
Kyle tam Belediye Konağı’nın girişine doğru yürüyüp ka- pıyı kırarak savaşı başlatacaktı ki göz ucuyla bir şey fark etti, onu huzursuz eden bir şey.
Kyle Brooklyn Köprüsü’nün önündeki curcunaya bak- mak için birkaç blok ötesine zum yaptı. Yüzlerce araba tra- fikte sıkışmış, birbirine girmiş ve köprünün önünde birik- mişti. Hepsi bulundukları yerden çıkmak istiyordu.
Gelgelelim köprü kordonla kapatılmıştı. Makineli tüfek- leri kitlenin üstüne çevrilmiş bir dolu askerin, üzerinde otur- duğu orduya ait tank ve kamyonlar yolu kapamıştı. Hiçbir insanın Manhattan Adası’ndan çıkışına izin verilmiyordu. Ordu salgının yayılmasını istemiyor olmalıydı. Muhtemelen tüm köprüleri ve tünelleri tıkamışlardı.
Bir taraftan bu tam da Kyle’ın istediği şeydi: Tüm insan- lar Manhattan’a kısılıp kaldığında onları daha da kolay öl- dürebileceklerdi. Fakat diğer taraftan bunu kendi gözleriyle görüyor olmak midesini kaldırıyordu.
Otoriteden nefret ederdi, istisnasız her türünden. Bu orduyu da kapsıyordu. Neredeyse bölgeden çıkmak isteyen insan yı- ğınlarına sempati duymaya başlamıştı. Otorite figürleri yoluyla durdurulmaktaydılar. Bu düşünce Kyle’ın tepesini attırdı.
O sırada aklına yeni bir fikir geldi. Neden bazı insanların adadan çıkmasına izin vermesindi ki? Bu sadece onun ama- cına hizmet ederdi. Salgını daha uzağa yayarlardı. Başlangıç için doğru Brooklyn’e o halde. Evet, bu pek yerinde olurdu gerçekten de.
Kyle aniden tekrar havaya yükseldi, Brooklyn Köprüsü’nün başına doğru uçmaya başladı. Hemen peşinden yüzlerce vampir onu takip etti.
Güzel, diye düşündü. Sadık ve itaatkârdılar, soru da sor- muyorlardı. Pek münasip bir ordu olacaktı hakikaten de.
Kyle, Brooklyn Köprüsü’nün ayağına indi; bir arabanın kaputuna bastı ayağını ve yüzlerce vampir de onun arkasın- daki arabaların üzerlerine indi, yere değdiklerinde ayakkabı- ları çın çın ses çıkardı.
Birden araba kornaları alevlendi. Görünüşe göre insanlar arabalarının üstüne çıkılmasından hoşlanmıyorlardı.
Kyle’ı yeni bir hiddet dalgası sardı, onlara yardım etmek için gelmişken kornalarına yüklenen şu acınası insanların nankörlüğünü düşünüyordu.
Kornasını ısrarla çalan bir arabanın üstündeyken birden durakladı. Tam aşağı inip orduyla uğraşacaktı ki onun ye- rine yavaşça geri dönüp ona doğru gözlerini dikmiş duran aileye baktı.
Tipik tıfıl ailenin tekiydi bu. Ön koltuklarda kırklı yaşların- da karı ve koca, arkalarında ise iki çocukları oturuyordu. Koca- sı penceresini açıp eğildi ve yumruğunu Kyle’a doğru sıktı.
“Siktir ol git arabamın üstünden!” diye bağırdı.
Kaputun üzerinde duran Kyle, tek dizinin üstüne çöktü ve gerilip ön cama bir yumruk attı. Adamı polo yakasından kavradı ve tek harekette camın içinden kendine doğru çekti. Adamın karısının ve çocuklarının çığlıkları geceyi şenlendi- rirken cam kırıkları oradan oraya uçuşuyordu.
Kyle kaputun üstünde sırıtarak adamı kafa hizasının yu- karısına kaldırmıştı.
Dağılan camdan dolayı kafası kanlar içinde olan adam inliyor ve haykırıyordu.
Kyle arkaya doğru gerildi ve sırıtarak adamı kâğıttan bir uçak gibi havaya fırlattı. Adam onlarca metre uçtu ve trafi-ğin arkasında bir yerlerdeki başka bir arabanın kaputunun üstüne düştü. Ölmüştür, diye umdu Kyle.
Kyle işine geri döndü. Arabanın üstünden atlayıp köprü- yü kapamakta olan devasa tanklara doğru ilerledi. Yüzlerce askerin uygun adım arkasından geldiğini hissedebiliyordu.
Kyle yaklaşırken askerlerin tamamı gerildi. İçlerinden birçoğu makineli tüfeklerini kaldırıp ona çevirdiler.
Tankların otuz metre ötesine kadar hiçbir arabanın ve in- sanın olmadığı, kimsenin de geçmek istiyor gibi görünme- diği bir sınır vardı.
Ne var ki Kyle mutlulukla sınırı geçti, açıklık alanda doğ- ruca tankların üstüne yürümeye başladı.
“Dur!” diye bağırdı asker megafondan. “Daha fazla GEL- ME! Gelirsen VURACAĞIZ!”
Kyle’ın gülümsemesi büyüdü, doğruca tanka doğru yürü- meye devam etti.
“DUR dedim!” diye bağırdı asker tekrardan. “Bu SON uyarın! Yürürlükte olan bir yasak var. Gece dışarıda olan herkesi vurmak için verilmiş emrimiz var!”
Kyle artık sırıtıyordu. “Geceler bana ait” diye yanıtladı. Kyle üstlerine yürümeye devam ederken birden ateş açtı-lar. Bir dolu asker makineli tüfeklerini Kyle’a ve adamlarına doğru ateşlediler.
Kyle, üstünden seken kurşunların acısını hissetti. Birbiri ar- dına göğsünden, kafasından ve ayaklarından sekiyorlardı. Yağ- mur damlalarına benziyorlardı fakat biraz daha güçlüsü gibiy- diler. İnsanların bu acınası silahlarını düşününce gülümsedi.
Onun etkilenmediğini fark etmeye başladıklarında asker- lerin yüzlerinde oluşan dehşet dolu ifadeleri gördü. Açıkça onun ya da takipçilerinin nasıl hâlâ yürümekte olduklarını anlayamıyorlardı.
Fakat tepki verecek zamanları yoktu. Kyle en yakın tan- ka doğru yürüdü ve ellerini aşağıdaki paletlerin altına so- kup insanüstü gücüyle tankı başının üstüne kadar kaldırdı. Dengesini kaybeden bazı askerler, o yürümekteyken tanktan düştü. Fakat diğerleri metale tutunup ne pahasına olursa ol- sun üstünde kalmak için çırpındılar.
Büyük hataydı.
Kyle koşar adım ilerledi, tankı arkaya doğru gerip tüm gücüyle fırlattı.
Tank, Brooklyn Köprüsü’nün üstünden uçup nehrin üze- rinde onlarca metre gitti. Tank havada döner dururken üs- tünden düşen askerler çığlıklar atıyorlardı. Sonunda büyük bir şapırtıyla suya düştü.
Birdenbire sıkışmış trafik hayata döndü. Kaygılı New Yorklular hiç tereddüt etmeden gazları kökleyip artık açık olan köprüye doğru yüklendiler. Birkaç saniye içerisinde yüzlerce araç Manhattan’dan kaçmak için yarışıyordu. Kyle gidenlerin yüzlerine baktığında pek çoğunun hâlihazırda ve- baya yakalanmış olduğunu görebiliyordu.
Kyle kocaman sırıttı. Bu seferki güzel bir gece olacaktı.