Читать книгу Bir Kahramanlık Ocağı - Морган Райс, Morgan Rice - Страница 12
BÖLÜM BEŞ
ОглавлениеBebek ejderha acı içinde uçuyor, kanatlarını çırpmak için büyük çaba harcıyor, havada kalabilmek için uğraşıyordu. Saatlerdir yaptığı gibi Escalon’un üzerinde uçuyor, içine doğmuş olduğu bu zalim dünyada kayıp ve yalnız hissediyordu. Gözlerinin önünde babasının ölüm anı, koca gözlerinin kapanışı, insan askerler tarafından ölümüne bıçaklanışının görüntüleri geçiyordu. Muhteşem bir savaş anı hariç tanımaya hiç fırsat bulamadığı babası, onu kurtarmak için uğraşırken ölen babası…
Bebek ejderha babasının ölümünü kendisi ölmüş gibi hissediyor, kanatlarını her çırpışında, daha bir suçlulukla dolduğunu hissediyordu. Eğer onu kurtarmaya gelmemiş olsa babası şimdi hayatta olabilirdi.
Ejderha, babasını tanıma, ona, kendini düşünmeden atıldığı kahramanlık için, hayatını kurtardığı için ona teşekkür etme şansı bulamayacağını bilerek, acı ve pişmanlık içinde uçmaya devam etti. Bir parçası artık yaşamayı bile istemiyordu.
Fakat diğer parçası öfke içinde yanıyor, o insanları öldürmeyi, babasının intikamını almayı ve tam önündeki ülkeyi yok etmeyi umutsuzca istiyordu. Nerede olduğunu bilmiyor olsa da kendi anavatanından okyanuslarca uzak olduğunu sezgisel bir şekilde biliyordu. Bir içgüdü onu evine dönmeye itiyor fakat evinin nerede olduğunu bilmiyordu.
Bebek ejderha amaçsızca uçuyordu. Bu dünyada alabildiğine kaybolmuş, ağaçların tepelerine ve önüne her ne çıkarsa onun üzerine alev püskürtüyordu. Kısa süre sonra alevi tükendi ve hemen ardından her kanat çırpışında git gide alçalmaya başladı. Yükselmeyi denedi fakat yükselebilecek gücünün kalmadığını fark edip panikledi. Ağaç tepelerinden kaçınmaya çalıştı fakat kanatları artık onu taşıyamıyordu ve doğrudan ağaçların arasına dalıp, henüz iyileşmemiş olan yaralarının tekrar açılmasına sebep oldu.
Acı içinde ağaç tepelerinden sekip uçmaya devam etti. Güç kaybetmeye devam ederken irtifası da git gide azalıyordu. Kanı yağmur damlaları gibi yere düşüyordu. Açlıktan, yaralarından, aldığı binlerce mızrak darbesinden güçsüz düşmüştü. Uçmaya devam etmek, yok edecek bir hedef bulmak istiyordu fakat gözleri kapanıyordu; gözkapakları artık aşırı ağırlaşmıştı. Bilinçsiz bir şekilde sürüklenmekte olduğunu hissetti.
Ejderha ölmekte olduğunu biliyordu. Bu onu bir şekilde rahatlatıyordu; kısa süre sonra babasının yanında olacaktı.
Sert ağaç tepelerine çarptığında, hışırdayan yaprakların ve kırılan dalların sesiyle uyandı ve sonunda gözlerini açtı. Görüş alanı yeşil bir dünyayla kapanmıştı. Kendini daha fazla kontrol edemiyor, yuvarlandığını, dallara çarptığını hissediyordu. Her bir çarpma onu daha fazla yaralıyordu.
Nihayet bir ağacın tepesinde, dalların arasında sıkışmış bir şekilde aniden durdu. Çırpınamayacak kadar güçsüzdü. Ağacın tepesinde, hareketsiz bir şekilde asılı kaldı. Canı hareket edemeyecek kadar çok yanıyor, her bir nefes bir öncekinden daha fazla acıyordu. Ağaçların arasına dolanmış bir şekilde, orada öleceğinden emindi.
Dallardan biri aniden büyük bir gürültüyle kırıldı ve ejderha düştü. Yere doğru yuvarlanarak ve daha fazla dala çarparak, on beş metre kadar düştükten sonra nihayet zemine çarparak durdu.
Göğüs kafesinin kırılmış olduğunu hissederek yattı. Kan soluyordu. Yavaşça bir kanadını çırptı fakat daha fazlasını yapamadı.
Yaşam enerjisinin kendisini terk ettiğini hissederken, bunun adaletsiz ve zamansız olduğunu düşündü. Bir kaderi olduğunu biliyordu fakat bunun ne olduğunu anlayamıyordu. Bu dünyaya yalnızca babasının ölümünü görüp sonra kendi ölümünü yaşamak için gelmiş olmak ona çok kısa ve zalim geliyordu. Belki de hayat böyle bir şeydi: zalim ve adaletsiz.
Gözlerinin son kez kapandığını hissederken ejderha zihninin son bir düşünceyle dolduğunu hissetti: Baba, beni bekle. Yakında sana kavuşacağım.