Читать книгу Cesurun Gecesi - Морган Райс, Morgan Rice - Страница 13
BÖLÜM SEKİZ
ОглавлениеVesuvius bir grup Pandesialı askeri öldürdükten sonra çaldığı atın sırtında dörtnala, kırsal alandan kuzeye doğru ilerliyordu ve o zamandan beri de azgın bir şekilde köyleri birbiri ardına geçiyor, masum kadın ve çocukları öldürüyordu. Bu durumlarda köylere silahları ve yemek için uğruyor; geri kalanındaysa tamamen öldürme zevki için giriyordu. Köyleri birbiri ardına ateşe verişini, tek başına köyleri yerle bir edişini hatırladığında genişçe gülümsedi. Escalon’da gittiği her yerde izini bırakacaktı.
Vesuvius son bir köyden daha çıkarken homurdandı ve yanan bir meşaleyi fırlattı, meşale bir çatıya inip bir köyü daha ateşe verirken yangını keyifle izledi. Keyifle ileri atıldı. Bu son saat içinde ateşe verdiği üçüncü köydü. Yapabilirse bütün köyleri ateşe vermek istiyordu fakat ona baskı yapan başka bir işi vardı. Trolleriyle yeniden bir araya gelip, onları işgallerinin son adımında yönetmeye kararlı bir şekilde topuklarını atına vurdu. Trolleri ona her zamankinden çok ihtiyaç duyuyordu.
Vesuvius büyük düzlükleri geçerek saatlerce ilerleyip Escalon’un kuzey kesimlerine girdi. Altındaki atın yorulmaya başladığını hissetti fakat bu onun yalnızca atını daha sert mahmuzlamasına sebep oldu. Atı ölene kadar sürmek umurunda değildi, hatta aslında ölmesini umuyordu.
Gökyüzünde güneş yatmaya başladığında Vesuvius trol ulusunun yaklaşmakta olduğunu, onu beklediklerini hissedebiliyordu, bunun kokusunu alabiliyordu. Halkının nihayet orada Escalon’da, Ateşler’in bu tarafında olduğunu düşünmek ona büyük keyif veriyordu. Fakat ilerlediği sırada neden trollerinin çoktan daha güneye inmemiş, kırsal alanda yağmaya başlamamış olduğunu merak etti. Onları durduran neydi? Generalleri, kendisi olmadan bir şeyi beceremeyecek kadar yeteneksiz miydi?
Vesuvius nihayet uzun bir ormandan çıktı ve o anda kuvvetlerinin Ur düzlüklerinde yayılmış olduğunu görünce mutlu oldu. On binlerce trolün toplanmakta olduğunu görmek onu heyecanlandırmıştı. Fakat kafası karışmıştı, troller muzaffer görünmek yerine, yenilmiş, perişan görünüyordu. Bu nasıl olabilirdi?
Vesuvius halkının öylece durduğunu gördükçe yüzü sıkıntıyla kızardı. Kendisi orada olmadan hepsi demoralize olmuş, bütün güçleri ellerinden alınmış görünüyordu. Nihayet Ateşler sönmüştü, Escalon onlarındı. Neyi bekliyorlardı?
Vesuvius nihayet onlara ulaştı ve kalabalığın arasına daldı. Aralarında dörtnala ilerlerken herkesin dönüp, şok, korku ve umut ile ona baktığını gördü. Hepsi donakalmış bakıyordu. Vesuvius onlar üzerinde her zaman bu etkiyi yaratırdı.
Vesuvius atından atladı ve hiç tereddüt etmeden baltalı kargısını kaldırıp etrafında döndürdü ve atın kafasını uçurdu. At bir an başsız bir şekilde durduktan sonra, ölü bir şekilde yere devrildi.
Bu, diye düşündü Vesuvius, yeteri kadar hızlı gitmediği içindi.
Ayrıca ne zaman bir yere varsa bir şey öldürmeyi severdi.
Vesuvius trollerine doğru öfkeyle yürüyüp cevap isterken onların gözlerindeki korkuyu gördü.
“Bu adamları kim yönetiyor?” diye sordu.
“Ben, lordum.”
Vesuvius dönüp baktığında, iri yarı bir trol olan Suves’i gördü, Marda’daki yardımcı komutanı ona bakıyor, arkasında on binlerce trol duruyordu. Vesuvius Suves’in gururlu görünmeye çalıştığını söyleyebilirdi, fakat bakışlarının ardında korku geziniyordu.
“Sizin öldüğünüzü düşünmüştük lordum” diye ekledi, sanki açıklıyormuş gibi.
Vesuvius kaşlarını çattı.
“Ölmedim” diye çıkıştı. “Ölüm korkaklar içindir.”
Vesuvius baltalı kargısını tutan elini sıkıp gevşetirken troller korku ve sessizlik içinde ona bakıyordu.
“Peki, niye burada durdunuz?” diye sordu. “Neden Escalon’u tamamen yok etmediniz?”
Suves korku içinde bir adamlarına bir Vesuvius’a baktı.
“Biz durdurulduk efendim” diye itiraf etti sonunda.
Vesuvius öfkelendiğini hissetti.
“Durduruldunuz mu!?” diye çıkıştı. “Kim tarafından?”
Suves tereddüt etti.
“Alva diye bilinen biri tarafından” dedi sonunda.
Alva. İsim Vesuvius’un ruhunun derinliklerinde titreşti. Escalon’un büyük büyücüsü. Belki de kendisinden daha fazla güce sahip tek kişi.
“Yerde bir yarık açtı” diye açıkladı Suves. “Geçemeyeceğimiz bir kanyon. Güneyi kuzeyden ayırdı. Birçoğumuz çoktan geçmeyi denerken öldü. Saldırıyı durduran, burada bugün gördüğünüz trolleri kurtaran kişi benim. Değerli hayatlarının kurtarılmış oluşu için teşekkür etmeniz gereken kişi benim. Ulusumuzu kurtaran benim. Bu yüzden efendim, beni terfi ettirmenizi istiyorum ve komutayı bana vermenizi istiyorum. Sonuçta bu ulus artık bana lider olarak bakıyor.”
Vesuvius içindeki öfkenin patlama noktasına geldiğini hissetti. Elleri titriyordu, hızlı iki adım attı, baltalı kargısını savurdu ve Suves’in başını uçurdu.
Suves yere yığılırken diğer troller şok ve korku içinde onlara baktı.
“Al sana” dedi Vesuvius ölü trole “komuta.”
Vesuvius trol ulusunu iğrenerek inceledi. Saflar arasında bir aşağı bir yukarı gezinip hepsinin yüzlerine bakarak üzerlerinde korku ve panik oluşturdu ve bundan keyif aldı.
Sonunda konuşmaya başladığında sesi daha çok bir hırıltı gibi çıkıyordu.
“Büyük güney önünüzde uzanıyor” diye gürledi öfkeyle dolu en pes sesiyle. “Bu topraklar bir zamanlar bizimdi, atalarımızdan çalındı. Buralar bir zamanlar Marda’ydı. Bize ait olanı bizden çaldılar.”
Vesuvius derin bir nefes aldı.
“İlerlemekten korkanların adlarını ve aile bireylerinin adlarını alacağım ve her birinize tek tek, yavaş yavaş işkence edip daha sonra sizi Marda’nın çukurlarında çürümeye bırakacağım. Savaşmak isteyen, hayatlarını kurtarmak, atalarımızın bir zamanlar sahip olduklarını geri almak isteyenler bana katılsın. Kimler benimle?” diye bağırdı.
Büyük bir tezahürat yükseldi, saflar arasında bir gümbürtü yükseliyordu, göz alabildiğine uzanana sıralar boyunca troller baltalı kargılarını kaldırıp onun adını söylüyordu.
“VESUVIUS! VESUVIUS! VESUVIUS!”
Vesuvius yüksek bir savaş narası attı, döndü ve güneye doğru koşmaya başladı. Ardında onu takip eden binlerce trolün gök gürültüsünü andıran sesini duyuyordu, Escalon’u sonsuza dek bitirmeye kararlı büyük bir ulus ardından geliyordu.