Читать книгу Chronokey – «Zamanın Anahtarı». Yarının anıları silsilesinden - - Страница 4
Bölüm 2: İlk Kayıp
Оглавление2035 yılında yüksek lisans eğitiminin son yılında Alice kişisel bir trajediyle karşı karşıya kaldı. Ona her zaman bilim konusunda ilham veren ve tüm çabalarında ona destek olan annesi bir anda hastalandı. Hastalık hızla gelişti, iyileşme şansı kalmadı ve kısa süre sonra annesi vefat etti. Alice için bu, yeri ayaklarının altından deviren bir darbeydi. Tanıdık dünyanın çöktüğünü, arkasında sadece sessizlik ve acı bıraktığını hissetti.
Cenaze töreni mütevazıydı ancak yakın aile dostları ve annesinin meslektaşları katıldı. Alice mezarın başında durdu ve gözyaşlarını tutmak için ellerini sımsıkı sıktı. Konuşurken sesi sakin ama kesindi:
Orada bulunanlardan ziyade kendisine hitap ederek, «Zaman iyileştirmez» dedi. «Bu sadece acıyı daha derinden gizler.»
Titreyen bir sesle söylenen bu sözler, toplananları şaşırttı. Pek çok kişi Alice’i rasyonel bir kişi, geleceğin fizikçisi ve her zaman kesin formülleri duygusal akıl yürütmeye tercih eden biri olarak tanıyordu. Ama o anda kendisi için en değerli şeyi kaybetmiş bir kızdan başka bir şey değildi.
Cenazeden sonra Alice huzur bulamadı. Her gece annesinin anılarına dönüyordu: yıldızlardan nasıl bahsettiğini, evrenin sırlarını araştırması için ona nasıl ilham verdiğini, zamanın en büyük gizem olduğunu nasıl söylediğini. Bu düşünceler uyumasına izin vermedi. Gece lambasını yaktı ve kendini Einstein’ın, Gödel’in, Penrose’un kitaplarına kaptırdı. Sadece bilimsel sorulara değil, kendi sorularına da yanıt arıyordu.
Bir gün Alice annesinin eşyalarını düzenlerken eski defterine rastladı. Düzgün el yazısıyla dolu sayfaları karıştırdı ve kayıtlardan birinde durdu:
«Geçmişi değiştiremiyorsak neden bizimle kalıyor?»
Bu sözler zihninde canlanmış gibiydi. Yüreğinde kararlılığın yükseldiğini hissedene kadar bunları tekrar tekrar okudu. Alice, acısının yeni keşiflere yakıt olabileceğini fark etti. Araştırmasının yalnızca zamanı anlamaya yardımcı olmakla kalmayıp aynı zamanda onun yaşamdaki rolünü yeniden düşünmeye de yardımcı olabileceğini fark etti.
Bir akşam üniversite odasının penceresinde oturan Alice yıldızlı gökyüzüne baktı. Şu anda gördüğü yıldızlar çocukluğunda annesiyle birlikte baktığı yıldızların aynısıymış gibi geliyordu ona. Boşluğa fısıldadı:
– Geçmiş neden bizimle kalıyor? Parmak izleri nasıl bu kadar parlak olabiliyor?
O gece günlüğünü açtı ve şunu yazdı:
«Zaman ileri doğru gidiyorsa, neden geçmiş bir gölge gibi bizde kalıyor? Belki de hiç kaybolmuyor da, onarılabilecek bir iz gibi içimizde kalıyor.»
Bu düşünceler hayatında yeni bir bölümün başlangıcı oldu. Sabah Alice laboratuvara döndü. Araştırmasına yenilenmiş bir enerjiyle devam etti ve işinin, kaybın acısıyla başa çıkmalarına yardımcı olarak insanlara fayda sağlaması gerektiğine karar verdi.
Kısa süre sonra fikirleri şekillenmeye başladı. Alice, zamanın doğrusal olmayabileceğini, daha ziyade birbirine bağlı katmanlardan oluşan bir sistem olabileceğini öne sürdü. Düşüncelerini coşkuyla meslektaşlarıyla paylaştı:
Öğrenci arkadaşı İlya’ya «Zaman sadece bir akış değil de bir müzik enstrümanının telleri gibi karmaşık bir yapıysa, o zaman belki de şimdiki zamanı bozmadan geçmişle etkileşim kurmanın bir yolunu bulabiliriz» dedi. Düşünün: eğer katmanlar arasında rezonans mümkünse, o zaman belki sadece geçmişi gözlemlemekle kalmayıp aynı zamanda onun etkisini de anlayabiliriz.
– Bunun mümkün olduğuna gerçekten inanıyor musun? – Ilya ona merakla bakarak sordu.
«İnanmıyorum,» diye yanıtladı ve sesinde çelik vardı. – Bunu kanıtlamak zorundayım.
Araştırması artık yalnızca bilimsel bir ilgi konusu değildi. Kişisel bir arayış haline geldiler. Eğer zamanın gizemini çözebilirse, annesini kaybettiğinden beri kendisine eziyet eden soruyu da cevaplayabileceğini hissediyordu.