Читать книгу Azla Mutlu Olmak - Фрэнсин Джей - Страница 5
BİRİNCİ BÖLÜM
1. Eşyalarınız Ne İçin?
ОглавлениеÇevrenize bir bakın, muhtemelen görüş açınıza girecek yirmi ya da otuz nesne fark edeceksiniz. Nedir bu eşyalar? Nasıl oldu da buraya geldiler? Neye yarıyorlar?
Eşyalarımızın neye yaradığını görmenin zamanı geldi. Bunlara bir isim vermek, bunları tanımlamak ve gizemlerini ortadan kaldırmak istiyoruz. Elde etmek, korumak ve depolamak için bu kadar zaman ve enerji harcadığımız tüm bu eşyalar nedir? Ve nasıl oldu da sayıları bu kadar arttı? (Yoksa biz uyurken kendi kendilerine çoğalıyorlar mıydı?)
Genel olarak, eşyalarımızı üç kısma ayırabiliriz: yararlı eşyalar, güzel eşyalar ve duygusal eşyalar.
En basit kategoriyle işe başlayalım: yararlılar. Bunlar pratik, fonksiyonel olanlardır ve bize değişik işleri yapmakta yardımcı olurlar. Bazıları hayatta kalmamız için elzemdir; diğerleri hayatımızı biraz kolaylaştırır. Bütün eşyalarımızın yararlı olduğunu düşünmek gayet cezbedicidir – ancak hayatta kalma teknikleri üstüne bir kitap okumuşluğunuz var mı? Hayatta kalabilmek için ne kadar az şeye ihtiyaç duyduğumuzu öğrenmek gayet aydınlatıcıdır: basit bir barınak, vücut ısımızı düzenlemek için giysiler, su, yiyecek, az sayıda kap kacak ve birkaç yemek pişirme edevatı. (Eğer sahip olduklarınız bunlardan ibaretse, okumayı burada bırakabilirsiniz; aksi durumda bize katılın ve devam edin!)
En hayati olanlar dışında kalan bir grup hayatta kalmak için zorunlu olmasa da gayet yararlıdır: yataklar, yatak örtüleri, bilgisayarlar, çaydanlıklar, taraklar, kalemler, tel zımbalar, lambalar, kitaplar, tabaklar, çatallar, kanepeler, uzatma kabloları, çekiçler, tornavidalar, çırpıcılar – ne demek istediğimi anlıyorsunuz. Sık sık kullandığınız ve hayatınıza gerçekten değer katan her şey minimalist bir evde hoş karşılanır.
Ama unutmayın: Yararlı olmak için, bir eşyanın kullanılması gerekir. Püf noktası buradadır: Çoğumuz potansiyel olarak yararlı olabilecek ama hiç kullanmadığımız eşyalara sahibiz. Çift eşyalar bunun en temel örneğidir: Plastik yemek kaplarından kaç tanesi mutfak dolabınızdan yemek çantanıza ya da buzdolabına doğru gidebilmektedir? Kablosuz matkabınızın gerçekten bir dublöre ihtiyacı var mı? Bazı eşyalar durdukları yerde çürür, zira ya çok karmaşıktırlar ya da bunları temizlemesi çok zordur: Akla ilk gelenler mutfak robotları, fondü setleri ya da hava nemlendiricilerdir. Sonra şu “neme lazım”, “belki ihtiyacım olur” eşyaları vardır; hayata atılabilmeyi beklerken çekmecelerimizin diplerinde zaman öldürürler. Günleri sayılı eşyalardır bunlar.
Yararlı eşyalarımızın arasına katılan bir dizi eşyanın pratik fonksiyonu yoktur ama başka türden bir ihtiyacı tatmin ederler: Basitçe söylersek, onlara bakmayı severiz. Tarih boyunca biz insanlar çevremizi güzelleştirmek için içten gelen bir zorunluluk hissetmişizdir – paleolitik mağara resimlerinden kanepelerimizin üstünde asılı duran resimlere kadar nice şey bunun kanıtıdır.
Estetik zevk kimliğimizin önemli bir parçasıdır ve inkâr edilemez. Güzel bir vazodaki parlak sır ya da modernist bir sandalyenin biçimli çizgileri ruhlarımıza derin ve neşe dolu bir tatmin sağlayabilir; bu nedenle bu tür nesneler hayatımızın parçası olmayı hak ediyorlar. Ama şu koşulla: Evlerimizde göze çarpan bir yerde durarak saygı görmeli ve onurlandırılmalılar. Eğer Murano camları koleksiyonunuz bir rafta tozlanıyorsa ya da daha da kötüsü paketlenip tavan arasına kaldırılmışsa, işte o, renkli bir kalabalıktan başka bir şey değil.
Sahip olduklarınızın envanterini çıkarırken gösterişli olan her şeye otomatik geçiş izni vermeyin. Bir yaz günü gittiğiniz sanat festivalinde gönlünüzü çelmiş olması, oturma odanızın rafında hayat boyu kiracı olmayı hak ettiği anlamına gelmez. Diğer yandan eğer yüzünüzde her zaman bir gülücük yeşertmeyi başarıyorsa –ya da görsel uyumu size hayatın güzelliğini takdir etmeyi hatırlatıyorsa– evinizdeki yerini hak ediyor demektir.
Genel olarak, eşyalarımızı üç kısma ayırabiliriz: yararlı eşyalar, güzel eşyalar ve duygusal eşyalar.
Eğer evlerimizdeki bütün eşyalar güzel ya da yararlı olsaydı, işler kolay olurdu. Ama gecenin ardından sabahın geleceği nasıl kesinse, karşınıza çıkacak eşyaların birçoğunun da güzel ya da yararlı olmayacağı kesindir. Peki, nereden geldiler, neden oradalar? Onda dokuz, bir tür hatırayı ya da duygusal bağı temsil ediyorlardır: büyükannenizin eski porselenleri, babanızın para koleksiyonu, balayınız sırasında satın aldığınız peştamal. Bunlar bizim için özel önem taşıyan insanları, mekânları ve olayları hatırlatır. Sıklıkla da evlerimize hediye, miras ve hatıra olarak girerler.
Aynı şekilde, eğer söz konusu eşya kalbinizi neşeyle dolduruyorsa onu gururla sergileyin ve varlığının tadını çıkarın. Ama diğer yandan, eğer ona bağlılığınız bir çeşit zorunluluk duygusundan (porselen çay fincanlarını atarsanız Edna Teyze’nin mezarında ters döneceğinden endişe etmek gibi) ya da bir deneyimin kanıtı olmasından (eğer o ucuz maşrapayı çöpe yollarsanız kimse Büyük Kanyon’u ziyaret ettiğinize inanmayacakmış gibi) kaynaklanıyorsa, kendi ruhunuzu yoklamakta yarar vardır.
Evde dolaştığınız sırada eşyalarınızla sohbet edin. Her birine sorun, “Sen nesin, ne yaparsın?”, “Nasıl oldu da hayatıma girdin?”, Seni satın mı aldım yoksa hediye mi geldin?”, “Seni ne kadar sık kullanıyorum?”, “Kaybolsan ya da kırılsan seni yeniden alır mıyım, yoksa senden kurtulduğum için rahatlar mıyım?”, “Seni istiyor muyum acaba?” Cevaplarınızda dürüst olun – eşyalarınızın duygularını incitemezsiniz.
Bu soruları sorarken muhtemelen iki alt kategoriye ait eşyaya denk geleceksiniz; bunlardan biri “başka eşyaların eşyaları”dır. Ne demek istediğimi anladınız – bazı eşyalar kendi kendilerine başka eşyaları biriktirirler: aksesuvarlar, kullanım kılavuzları, temizleyiciler, eşyalara eşlik eden, onları sergileyen, barındıran ve düzelten eşyalar. Burada ortalığı toparlamak için büyük bir olanak var: Atılan bir eşya, temizlik çığı yaratabilir.
İkinci alt kategori “başkalarının eşyaları”dır. Bu biraz nazik bir konu. Çocuklarınız (küçük olanlar) dışında, başkalarının eşyaları üzerindeki otoriteniz gayet kısıtlıdır. Eğer bu kardeşinizin bodrumda saklamanızı istediği kanoysa –ve on beş yıldır geri istemediyse– meseleyi ele alma hakkınız doğmuştur (elbette kanoyu hemen almasını rica edeceğiniz bir telefon görüşmesinden sonra). Ancak bunlar eşinizin hobi malzemeleri yığını ya da ergen çocuğunuzun eski bilgisayar oyunlarıysa, daha diplomatik bir tutum takınmakta yarar vardır. Şansınız varsa ortalığı temizlemeniz bulaşıcı bir etki yapar ve diğerleri de kendi eşyalarıyla ilgilenmeye başlar.
Şimdilik sadece ortalıkta gezinin ve eşyalarınızı tanıyın: Bu yararlı bir şey, bu güzel, buysa başkasına ait. (Çocuk oyuncağı!) Şimdilik ortalığı temizlemeyi dert etmeyin, kısa sürede oraya geleceğiz nasıl olsa. Elbette yararsız, çirkin ya da tanımlanamayan bir şeye denk gelirseniz hiç durmayın, işe koyulun ve yallah deyin!