Читать книгу Evrensellik Mitosu - - Страница 9
Bilim Nedir, Ne Değildir:
Bilime Tarihten Bakmak[1]
Üç Biliminsanı ve Üç Bilimsel
Faaliyet Tipi
ОглавлениеBilimin biliminsanından, onun sosyo-kültürel konumundan bağımsız düşünülemeyeceğine değinmiştim. Biliminsanlarının modern bilimin ortaya çıkışından, yani 16. yüzyıldan bu yana geçirmiş oldukları sosyal statü değişikliklerine şöyle bir bakmak, modern bilimin modern çağlara özgü bir tarihsel fenomen olarak niteliğini daha iyi kavramamızı sağlayabilir.
16. yüzyıldan bu yana üç biliminsanı ve buna koşut olarak üç bilimsel faaliyet tipiyle karşılaşıyoruz.
a. Birinci tip biliminsanı, bugün “amatör bilimci” dediğimiz bir insandır. Bu tip, 16. ve 17. yüzyıllarda karşımıza çıkıyor. Kendi küçük laboratuvarına kapanan, kendi cebinden harcadığı parayla alet edevat ve cihazlarını sağlayan, bu mütevazı koşullarda kendince araştırmalarını sürdüren, ortaya bir şeyler koymaya, buluşlar yapmaya gayret eden bir biliminsanı tipidir bu.
b. 18. yüzyılda durum değişiyor. Bilimsel faaliyet bu yüzyılda kurumlaşıyor, yani üniversitelere taşınıyor. Amatör bilimcilik yine varlığını sürdürüyor tabii; fakat önem ve etkisini çok büyük ölçüde yitiriyor. Burada bilim içi tarihsel gelişmeleri izlemekle yetinen, büyük çoğunluğu pozitivist eğilimli bilim tarihçilerine değil de kültür tarihçilerine kulak vermek gerekiyor. Kültür tarihçileri bu ikinci tip bilimsel faaliyete “akademik bilimcilik” adını veriyorlar. Tabii buna koşut olarak ortaya bir de “akademisyen biliminsanı” çıkıyor. O âna kadar mütevazı ölçülerde, bireysel çabalarla sürdürülen bilim faaliyeti artık, üniversiteler içinde, devletçe sağlanan imkânlarla büyük bir yaygınlık kazanıyor. Durum böyle olunca, yani bilimsel faaliyet üniversitelerde sürdürülen bir akademik faaliyete dönüşünce, akademisyen biliminsanları da bir meslek grubu olarak karşımıza çıkıyorlar. Tabii her meslek grubu gibi onların da toplum içinde bir ağırlıkları oluyor; öyle ki, akademisyen biliminsanları artık, diğer birçok meslek grubundan sosyal statü bakımından oldukça yüksekte duran bir baskı grubunun üyeleridir. Onlar, sözleri dinlenir, toplum içinde itibarları yüksek bir zümre oluşturuyorlar. Üniversite de pek tabii önemli bir sosyal kurum oluyor. Ve her önemli sosyal kurum gibi, devletle ve siyasetçiyle çok yönlü bir ilişki içine giriyor. Bu ilişkide üniversitenin devlet ve siyasetçi üzerindeki etkisinin, devlet ve siyasetçinin üniversite üzerindeki etkisine zaman zaman ağır bastığı, özerkliğin büyük ölçüde muhafaza edildiği gözleniyor.
c. 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra bilimsel faaliyette ve biliminsanı tipinde bir farklılaşma meydana gelmiştir. Bu farklılaşma, özellikle son elli yıldır bariz bir şekilde kendini gösteriyor. Görünüşte, akademik bilimcilik tipi ile akademisyen biliminsanı tipi ve özerk üniversite modeli, varlıklarını koruyorlar. Ne var ki, akademik bilimcilik de, akademisyen biliminsanı da, istisnalar dışında, artık mevcut sosyoekonomik düzene entegre olmuş haldeler. Sanayileşmesini tamamlayıp teknolojik toplum olmaya doğru evrilmeye başlamış olan “ileri” kapitalist Batı toplumlarında karşılaştığımız bir fenomen bu. Deniyor ki, üniversiteler, devlete karşı özerk statülerini hukuken, kâğıt üzerinde muhafaza etseler bile bu özerkliği fiilen koruyamaz durumdadırlar. Çünkü üniversitelerin yaşaması artık, kapitalist düzenin onlara tanıdığı imkânlara bağlıdır ve devletleri yönlendirme gücüne sahip olan kapitalistler, üniversitelere bu imkânları, ancak onların kendilerine sağladıkları yararlarla orantılı olarak sağlamaktadırlar. Hele “vakıf üniversitesi” adını kılıf gibi kullanan özel üniversitelerde bu durum çok açıktır. Kısacası, üniversitelere, kapitalist düzene hizmet ettikleri kadar ve sürece yaşama hakkı ve imkânı tanınmaktadır. Bu konuda kullanılan bir terim aydınlatıcı olabilir: “Bilim endüstrisi”. Bugün artık, bilimsel faaliyet endüstrileşmiştir. Üniversiter eğitim, büyük ölçüde özel sektörün elinde, kapitalist düzenin taleplerine uygun öğrenci yetiştiren ve bu arada iyi kâr sağlayan bir ticari sektördür. Bilimsel yayıncılık yayıncılık sektörünün en kârlı dallarından birisidir. Uluslararası hakemli dergi yayıncılığı, uluslararası sermayenin taleplerine uygun yazıların çoğunlukla ücret karşılığı yayımlandığı, sermayenin taleplerine uymayan yazılara gizli bir sansürün uygulandığı, önemli ve çok kârlı bir yayıncılık dalı olup çıkmıştır. “Citation index”ler, bilim endüstrisi alanında yatırım yapan, uluslararası görünümlü, fakat esasen Amerika Birleşik Devletleri kaynaklı sermayenin nasıl bir denetim ve sansür uyguladığının belgeleri olarak ortadadır. Üniversiteler, akademisyen biliminsanları varoluşlarını artık ancak mevcut sosyoekonomik düzene entegre olma becerilerine bağlı olarak sürdürme şansına sahiptirler. Bilimsel faaliyet hiçbir dönemde son elli yılda olduğu kadar sosyal sistemin bir parçası haline gelmemiştir. Başka bir ifadeyle bilim, son dört yüz yılda son elli yılda olduğu kadar düzene bağımlı olmamıştır.