Читать книгу ruhumdaki yaralar - Barbaros Altug - Страница 10

Yıllar sonra

Оглавление

“Cenazede de sakin ol. İstersen bir sakinleştirici al yanına.” Durup derin bir nefes aldığını duydum ahizenin diğer ucundan. “Herkesin acısı kendine kızım” dedi. Tam devam etmeye hazırlanıyordu ki kapı zilinin çaldığını duydum. Bu saatte kim olabilirdi ki? Annemin lafı daha fazla uzatmasına mâni olduğuna göre hayırlı bir zildi en azından. Telefonu kapatıp elimdeki botları bavula koymama fırsat kalmadan iki kere daha çaldı zil. Kapıya yaklaşıp “Kim o?” diye seslendim. “Ben,” dedi. Kulaklarıma inanamadım. Ama evet, gelen Emmanuelle’den başkası değildi!

Kapıyı açtığımda, özüne dönen sarı saçları her zamanki gibi biraz dağınık, hafif şaşkın bakışları ile tam gözümün içine bakan, sarsak, bildik Emmanuelle karşımdaydı. Lacivert trençkotunun üstünde henüz tam erimemiş kar taneleri duruyordu. Suratımda herhalde koskocaman bir soru işareti ifadesi olmalıydı ki nefessiz bir halde açıklamaya başladı. Aslında gelmeyecekmiş, ama annesi ısrar etmiş. Gelmemesinin nedeni gelmek istememesi değilmiş elbette, çok istiyormuş da benim istemediğimi düşündüğü için gelmek istemiyormuş. “Aferin, hareket etmeden önce düşünmeye başlamışsın görüşmediğimiz yıllarda en azından,” dedim. Ama beni Istanbul’a gitmeden görmeden yapamamış. Üstelik biraz da kendini sorumlu hissediyormuş. Kendi boşboğazlığı yüzünden bu işi bana kalmış gibi hissediyormuş. Halbuki bu durumun, durum derken biraz da başını öne eğdi elbette, benim için ne kadar hassas olduğunu da biliyormuş. “Adresimi nereden buldun?” diye sordum biraz sertçe. “Marie-Caroline” dedi. Dergide hepimizin başındaki editördü ama kimsenin özel hayatına karışmaz, anlatana da çok yüz vermezdi. “Annemin üniversiteden arkadaşı”. Biraz kıkırdadı “senle ben gibi biraz onlar da, Marie-Caroline’e ısrar edince annem …” Biz böyle kapıda konuşurken aksi, yalnız ve yaşlı karşı komşum Anne-Charlotte kapısını aralayıp sessiz olmamızı bir nevi emredince bunu fırsat bilen Emmanuelle içeri dalıverdi.

“Hadi son bir içki içelim beraber,” dedi. Çok işim olduğunu, sabah da erkenden alana gideceğimi söyledim. Yine de teşekkür ederim dedim, bu dağınık halini, benim karşımdaki ürkekliğini, her şeye rağmen beni hep sevdiğini görmeyi özlemiştim.

Yüzüme bir müddet baktı, sonra “Bak,” dedi. “Adresi annem aldı Marie-Caroline’den. O da seni görmek istiyor. Eğer biz çıkmazsak onun buraya geleceğini biliyorsun. Gelince de sabaha kadar kalkar mı kalkmaz mı sen karar ver.” Bunu söylerken yine kıkırdamaya başlamıştı. Aslında için için dışarı çıkmak ve biraz kafamı dağıtmak istiyordum ben de. Üstelik madem ki Emmanuelle’le aynı yerde çalışmaya başlamıştık, aradaki buzları eritmenin de zamanı gelmişti belki. Annesinin yeni maceralarını dinlerken biraz Istanbul’a gitme stresimi de unuturdum belki.

Hem ilk adımı atan ben olmadığıma göre bu kadar naz yeter diye düşünüp tamam dedim.

ruhumdaki yaralar

Подняться наверх