Читать книгу ruhumdaki yaralar - Barbaros Altug - Страница 8
Istanbul mu?
Оглавление“Neden ben?” diye sordum. Aslında sorduğum sorunun cevabını biliyordum- olay Istanbul’da olmuştu ve okuldan mezun olduktan sonra stajyer olarak girdiğim ve sonrasında da muhabirliğe terfi ettiğim Paris’teki bu dergide Türkçe bilen hâlâ, sadece ben vardım. Üstelik adım Derin’di, yani onlara göre elbette bir Fransızdan ziyade Türk’tüm.
Ama yıllardır ayak bile basmadığım bir yerin hâlâ “anavatanım” olarak görülmesine de için için bileniyordum. Üstelik öldürülen gazeteciyi hiç tanımıyordum. Ermeni olarak tanıdığım üç beş kişi vardı, onların da hepsi Paris’te, iş için mecburi tanışıklıklardı. Biri ile yeni albümü için röportaj yapmıştım; adımı elbette hatırlamıyordu, şöhreti bir muhabir ismi hatırlamak için fazla büyüktü. Ama tenimin renginden, kıvırcık siyah saçlarımdan “Fransız” olmadığımı anlamış, bana Kuzey Afrika’dan olup olmadığımı sormuştu. Sadece “değilim” demekle yetinince konuyu bir daha açmamıştı. Bir diğeri de o sıralar Paris’in bir banliyösünde, belediye başkanlığına oynayan, yakışıklıca, kendinden fazla emin genç bir adamdı. Bir konferansta tanışıp unutmuştum. Sonra başkanlığa yürümeye başlayınca, editörümüz derginin kapağı için bir röportaj yapma fikrini ortaya attı ve masanın karşısından bir ses “Derin tanıyor onu zaten, beraber Marsilya’daki Akdeniz Forumu’na katıldılar,” deyiverdi. Çakmak çakmak gözlerimi üstüne diktiğim sesin sahibi saçının rengi, giyim tarzı, arkadaşları, hevesleri habire değişse de patavatsızlığından bir şey kaybetmemiş olan Emmanuelle’in ta kendisiydi. Derginin kadrosuna yeni katılmıştı, mezun olduktan sonra, önce bir yayınevinde staj yapmış, sonra tropiklerde bir Fransız sömürgesinde kendini bulmaya çalışmış, geri dönünce de her yerde eli kolu olan annesinin yardımıyla bu işe girivermişti.
Bunlar aklımdan geçerken, bir yandan Istanbul’a gitme işini başkasının üstüne nasıl atacağımı düşünüyordum. Ermenilerle ilişkimi mümkün olan en alt noktada tutmaya çalışırken birdenbire bir Ermeni cenazesine katılmak, üstelik bunun için hayal meyal hatırladığım ve Facebook’taki çocukluk fotoğraflarımı koyup beni etiketleyen, ama hiçbiriyle yıllardır görüşmediğim 3–5 insan dışında bir ortak noktam kalmayan bir şehre gitmek en son istediğim şeydi. “Neden ben?” sordum. “Allahım, neden benim başıma kaldı? Ermeni bilirkişisi miyim?”in yüksek sesli dışavurumuydu aslında bu. “Çünkü Türkçe bilen bir tek sensin” cevabı elbette her zamanki gibi patavatsız Emmanuelle’den geldi. Editör elleriyle “E işte aldın cevabını” anlamına gelen abartılı bir reverans yaparken benim aklımdan Türkçe bir kelime geçiyordu sadece: Zevzek!