Читать книгу Depresyon Politikası ve Sistem Sorunu - Ali Kocaslan - Страница 10
KENDİMİZİ ELEŞTİRMEK NEDEN ÖNEMLİDİR
Оглавлениеİnsanoğlu tabiatı gereği, kendini hem toplumsal olarak hem de kişisel olarak eleştirmek zorundadır. Doğrusunu söylemek gerekirse buna mecburdur. İstediğiniz açıdan düşünün hiç fark etmez. Dolaşıp geri geleceğimiz yer yine aynısıdır. Bizim zihin sahibi olmamız veya ruhsal gücümüzü kullanabilmemiz bizi eleştirmekten kurtaramaz. Neden? Çünkü sayısız hata yapmamıza engel olamıyor, bütün bunlar. Mantık ve düşüncenin arasında pay var. Bundan dolayı çelişki var oluyor. Çelişkinin var olması, bir sürü hatanın doğması demektir. Diğer önemli bir sıkıntı da Ruhsal yapımız. Ruhumuz ne istediğini her zaman tam bilemiyor. Artı kendi arzusunu, tam olarak net ifade edemiyor. Örneğin iki farklı insanın iletişimini kıyaslayalım. Birinin okuma yazma tecrübesi var. Diğerinin böyle bir becerisi yok. Bunun yerine kendi isteklerinin ve sıkıntılarını sadece renklerle ifade edebiliyor. Sizce bu iki insan ya da yapı nasıl, tam olarak birbirini anlayabilir? Rumuz ve zihnimiz arasında buna benzer sorunlar var. Sadece bu sebep bile insanları eleştirmekten kurtaramaz. Eğer bu iletişim sorunu olmasaydı. O zaman daha çok huzurlu olabilirdik. Hatta bütün hayatımız başka olabilirdi. Kişisel dünyamız çok farklı olurdu. Bununla bağlantılı olarak bütün dünya farklı bir geçmişe sahip olurdu. Şu anda ki sorunlar belki olmazdı. Ya da çok değişik durumlar meydana çıkabilirdi. Ama kesin bir şey var o da daha az sorunumuz olacaktı. Hem kişisel hem de insanlar arasında. Bundan dolayı düşünce yapımızın olması yahut gözlerimizin görmesi, kulaklarımızın işitmesi ve saire hata yapmamızı önleyemiyor. Yani kendimiz, bir bütün olarak, karmaşık, birden fazla yapıya sahibiz. Hatta yapmamak imkânsızdır. Bu yazdıklarım her insanın özü için geçerlidir. Yani toplumsal ön yargılar içinde değil. İlk insandan bu yana yapılan hatalar içinde değil. Toplum şartlarından dolayı, çıkarımız ve bencilliğimiz de içinde değil. Yani kısacası içimizde ve dışımızda bir sürü iletişim sorunu var. Bu sorunları en aza indirmek için, kendimizi eleştirmek zorundayız. Kendini eleştirmeyen insanda ben hiçbir şey beklemem. Neden? Çünkü bir şey gelmez ki, boşuna beklemiş olurum. Başka insanların eleştirenlerine açık olmalıyız. Herkes birbirini rahatlıkla eleştirebilmelidir. Bu hem bizim için hem de toplum için çok faydalıdır. Geçmişte nasıl olsa hiçbir iş bunun elinden gelmez diyerekten, dikkate alınmayan insanlar bile sonradan büyük işlerle uğraşmışlardır. Ama iyi ama kötü. Bu işlerin sonucuna tüm insanlar az veya çok katlanmak zorundadır. Başka da çaresi yok. İnsanlar ev deyince, sadece kendi küçük evini düşünüyor. Oysa dünyanın hepsi insanların ve diğer canlıların evidir. Ha evimizde ki çiçek, ha dağda ki çiçek aynıdır. Uzaklıklar, insanları sorumsuzluktan kurtarmak için yeterli değildir. Böyle düşünsek bile, sorumluluktan kaçamayız. Nasıl olsa bana uzak, beni ilgilendirmez demek doğru değildir. İnsanlar arası var olan iletişim, yoluyla sorunlarını daha kolay çözebilirler. Bana göre çevresine, ailesine, duyarsız insan kendisine karşıda duyarsız olur. Çünkü bilinçaltı bunu öğrenmiştir. Bilinçaltının öğrendiğini mecbur bir şekilde yaşarız. Bundan kurtulmak veya etkilenmemek imkânsızdır. Kendi sorunlarımızı çözmek istiyorsak, bunun ilk yolu kendimizi eleştirmektir. Çünkü bazı nedenlerden dolayı gereksiz yükler, sorunlar, dertler taşıyoruz. O an belki karşı koyamadık. Veya durumu fark etmedik. Her şey mümkündür olabilir. Bütün bu yanlışlıkları ancak kendimizi eleştirerek doğru yapabiliriz. Kendimizi gerçekten dürüst eleştirebilirsek eğer, birçok sorunu aşabiliriz. Özellikle de psikolojik ve toplumsal olarak. Kendimizi eleştirmek nedir Biliyor musunuz? Hani yanardağın altında birikmiş korlar var ya. Bir zaman sonra yeryüzüne kendisini vuruyor. Bunun gibi eleştirmek, bir sürü yükün cefanın, günahın, devam edecek olan on yılların. Binlerce asırların, hatalarına dur demektir. Kendi vicdanımızın, kendi adaletimizin doğmasıdır. Bu durumun getirdiği bilinç hem bizi bu dünyanın tuzaklarından kurtaracak. Hem de ölümden sonra huzura varabiliriz. Bunun önünde bizden başka engel yok. En çok korkulacak şey kötülüktür. Kötülüğe bile böyle bir izin verilmemiştir. Yani direk insanların bedenine, zihnine, ruhuna kötülük yapamaz. Ancak biz kendimiz buna niyetimizle ve hareketimizle destek verirsek. Buna aracı olursak, o zaman kötülük amacına ulaşabilir. Eğer gerçekten kendimizi seviyorsak. Ben ilerde ne olacağım diyorsak. O zaman kendimizi eleştirmeliyiz. Ama adil bir şekilde, çünkü ancak böyle fayda sağlayabilirsiniz. Yoksa kendimizi çok yükselterek yapacaksak, bence yapmamalıyız. Çünkü bize daha çok zarar verecektir. Dünyada birçok insan psikolojik sorunlar yaşıyor. Bunlardan doğal olarak yakınıyor. Tamam kabul ediyorum. Ama kendisini diğer insanlardan farklı görüyor. Sanki kendisi insan üstü bir varlık. Böyle kendimizi avutarak bir yerlere varamayız. Bu şekilde eleştiri de olmaz. Zoraki eleştiri boş bir iştir. Kendimizi veya diğer insanları eleştirirken, önce vicdanımıza dönüp bakmalıyız. Yerinde duruyorsa, o zaman devam edebiliriz. Ondan sonra mantığımıza, bakmalıyız. Eleştirmek, insancıl bir şeydir. O yüzden eleştirirken bu noktada mıyız diye bakmalıyız. Eğer bu noktadaysak eleştirebiliriz. Çünkü eleştirmek, bir nevi yönünü hakka dönmektir. Özüne dönmektir. Yanlıştan, günahtan arınma isteğidir. Birçok durumda, diğer insanlar bir insana yardımcı olabilir. Hem maddi hem de manevi ama eleştirmenin yerini hiç kimse dolduramaz. Eleştiri bizim üstünde durduğumuz zemindir. Buraya kimse kolay ulaşamaz. Ulaşsa bile faydalı bir şey meydana çıkaramaz. O yüzden bazı durumları kendimiz yapmalıyız. Ben kendini eleştirdi diye kendine zarar vereni, daha ne duydum ne de gördüm. Ama tersini çok duydum. Ben kendimi eleştirmeseydim. Hayla ilaç kullanmak zorunda kalacaktım. Hem de ömrümün sonuna kadar. Psikologlar bana defalarca bunu söylediler. Bu duruma kesin alışmak zorundasın dediler. Çünkü başka çaren yok. Ben boşuna daima yüce Allaha sığının yazmıyorum. Faydası olmasa, gerekli olmasa neden yazayım. Öyle değil mi? İnsan ilk önce Allaha karşı dürüst olmalıdır. Sonra başta kendine, diğer insanlara, hayvanlara, doğaya karşı dürüst olmalı. Bunu başarırsa dünyada, ondan üstün yoktur. Ondan daha akılıda yoktur. Yani düşünün ki bir sürü tuzağı aşabiliyorsunuz. Hangi insan Zekâsı bunu başarabilir? Görünen ve görünmeyen dertler ve engeller böyle aşılabilir. İşte ben buna üstün Zekâ derim. Üstün zekanın imkânlarından faydalanmak için, aslında üstün zekaya sahip olmak gerekmiyor. Böyle bir şart yoktur. Sadece dürüst olmak yeterlidir. Yani tüm zamanların en ileri zekasına sahip olsak bile, dürüst değilsek. Bu herhangi bir zekaya sahip olduğumuz şüphesi doğurur. Geçmişten günümüze dek genellikle insanlar Zekâ deyince zenginlik farklılık gibi durumları anlıyor. Bu uğurda başka insanların üstüne basıp ilerlemeyi kendine hak görüyor. Böyle bir hak yoktur. Bunun adını da uyanık ol, kurnaz ol, cin gibi ol koymuşlar. Bu bir çıkar yol değildir. Tam tersine çıkmaz sokaktır. Çoğu insan için herkes yapıyorsa, o zaman doğrudur. Tespitine varıyor. Ama unutulmamalıdır ki, herkesle beraber ahirette, hesap vermeyeceğiz. Herkesin bildiği gibi, insanlar tek doğar ve tek ölürler. İkiz veya çoklu doğmaları yahut toplu birden ölmeleri, bu durumu değiştirmeyecektir. Artı herkes gerçekten böyle yapmıyor. Bunu da herkes biliyor. Huzura ermenin önünde birçok engel var. Bu engellerin içinden kendimizi, eleştirmek çok önemlidir. Bu sorunu aşmamız gerekiyor. Dediğim gibi ben, bu psikolojik sorunların içinden eleştiriyle çıktım. Bir bakıma kendimi eleştirerek, yeniden doğdum. Ama kendimi adil bir şekilde eleştirerek. Bu çok önemlidir. Daima şartlar ne olursa olsun. Diğer insanlarında bir can taşıdığını unutmamak gerekiyor. Bu onların sorunu değil. Bizim kendi sorunumuzdur. Şöyle bir örnek vereyim. Güçsüz bir insanı vurduğumuzu varsayalım. Ve o kişi yaralandı veya öldü. Bunun esas sorumlusu kimdir? O kişinin öyle güçsüz olması gerçekten onun sorumluluğunda mıydı? Yani kendini daha büyük ve güçlü yaratamaz mıydı? Ya da bizim güçlü olmamız. Bizim insan üstü özelliklerimizden mi geliyor? Her şey bildiğimiz veya sandığımız kadar basit değil. Bütün varlıkları yüce Allah yaratı. Hangi varlığı nasıl yaratacağını kendi bilir. Bence bu gibi durumlar. Göz boyamadır. Yani bu dünyanın tuzaklarıdır. Aldanmamak bizim faydamızadır. O kişinin yerine biz olabilirdik. Sonuçta hiç kimse kendini yaratmadı. Öyle değil mi? Bu gibi durumlarda adaletli ve dürüst olursak. Bu tuzağı yani bu sınavı geçmiş olacağız. Görünüşe Aldanmamakta fayda var diyorum. Kişi eğer kendini düşünüyorsa önce diğer insanları ve Allah’ın yaratıklarına saygı duymalıdır. Çünkü hiçbir insan bunlardan daha değerli değildir. Önce Allah, sonra insanlar gelir. Psikolojik sorunların esas oluşmasını sağlayan ve bu sorunlar yoluyla bize hayatı zindan eden. Depresyon politikasından bahsediyorum. Bu depresyon politikası tek ve esas amacı bedenimizi yok etmektir. Kısacası bizi toprağa gömmektir. Bu politikanın herhangi bir Zekayla hareket etmediğini başka yazılarda da yazmışım. Kendi güç ve etki sistemleri, korku, şüphe, endişe, gibi olumsuz duygular ve düşüncelerdir. Örneğin kötü hissetmek gibi vs. Bütün psikolojik sorunların kısa ve öz tanımlaması bunlardır. Bunlarda Zekayla hareket etmediği için bunlara ağır darbeler vurmak mümkündür. Bunun esas ve kısa yolu da kendimizi eleştirmektir. Yani aylar ve yıllar sürecek dediğimiz sorunları, eleştirmek yoluyla, yıldırım hızıyla bitirmek mümkündür. Tabii ki önce bunun alt zeminini, oluşturmanızda büyük fayda var. Burada söz konusu olan, öyle kendini yüzeysel veya yaralayıcı eleştirmek değildir. Benim yazdığım her konu, fayda sağlanması içindir. Yani önce bedensel, zihinsel, ruhsal olarak kendinizi güvene olmalısınız. Bunlar her şartta koruma altında olmalıdır. Yapılması gereken, depresyon Politikasının yaratığı etkiyi sorunları yok etmektir. Başka da bir şey değil. Başka diğer bir sorunda psikolojik sorunların kaderimizden kaynaklandığının sanılmasıdır. Bu düşünce de haliyle şu sorunlu durumu meydana çıkarıyor. Böyle psikolojik sorunlar yaşamamın nedeni, kaderimden dolayı oluyor. Dolaysıyla ne yaparsam yapayım kurtulmam imkânsız. O yüzden mecbur katlanmak zorundayım. Tabansız psikolojik sorunlar, kader değildir. Sadece aşılması gereken sınavlar ve engellerdir. Biz hiç unu kaşıkla yiyor muyuz? Önce hamur yapıyoruz. Sonra pişiriyoruz. Ekmek yapıp o zaman yiyoruz. Öyle değil mi? Ya da doğduğumuzda hemen erişkin olmuyoruz. Arada bir sürü durum var. Gerçekleşmesi gereken. Yani zihinsel ve ruhsal olarak beli bir konuma gelmemiz gerekiyor. Bu bizim için gereklidir. Bu yüzden psikolojik sorunlar yaşıyoruz. Aslında bunun doğru adı hastalık değildir. Depresyon da değildir. Hatta psikolojik de değildir. Bazı durumlar karşısında, düşüncelerimiz birbirine karışır. Öyle ki sıkıntıdan patlama durumuna geliriz. Bu durumda psikolojimiz bozuldu mu? İlaç almamız gerekiyor mu? Elbette hayır. Psikolojik sorunlar da böyledir. Demek istediğim bir durumun adını doğru koymamız gerekir. Tabii buna çözüm istiyorsak. Bu durumun doğru adı sınav ve engellerdir. Yani kendi kendinize acı çektiriyorsunuz. Size yazık değil mi? Artı bu şekilde düşünerek, Allah katında sevildiğinizi sanıyorsanız büyük yanılgı içinde olduğunuzu belirtebilirim. Eğer Allah kişilere böyle bir sorun vermek isteseydi. Bunun için diğer yolu kullanırdı. Yani tabanlı psikolojik sorunlardan verecekti. Bunlarda kısaca beynin veya mantığın geriye döndürülemez şekilde zarar görmesi şeklinde olacaktı. Yani tabansız psikolojik sorunlarınız varsa bunlara boşuna katlanmayın. Bundan bir fayda sağlayacağınızı sanmıyorum. Tam tersi yüce Allah, kullarının mutlu olmasını ister. Bunu istemeyen kötülüğün oluşturduğu durumlardır. Yani kötülük hiç kimsenin mutlu ve huzurlu olmasını istemez. Çünkü bundan nefret eder. Demek istediğim siz böyle düşünüyorsanız. O zaman sadece kötülüğü memnun ediyorsunuz. Bunu gerçekten istiyor musunuz?