Читать книгу Depresyon Politikası ve Sistem Sorunu - Ali Kocaslan - Страница 7
ACELE ETMEK
ОглавлениеBiz insanlar için hayat çok basit ve kolaydır. Belki de çok basit ve kolay olduğu için canımızı sıkıyor. Bundan kaynaklı hayat çok zor ve Çetin bir hal alıyor. Yani sorumluyu başka yerde aramaya gerek yoktur. Bunu biz insanlar istiyoruz ve devam ettiriyoruz. Tabii ki her şeyin suçlusu insanlar değildir. Ama bunu en az dereceye indirebilir veya yükseltebiliriz. Bu bizim elimizdedir. Örneğin acele etmek. Neden her zaman acele etmek zorundayız? Kim bunu bizden istiyor. Tabii ki diğer insanlar. Böyle karşılıklı birbirimizi zor duruma sokuyoruz. Bana göre bu saçma bir düşünce ve istektir. Çünkü hepimiz bundan etkileniyoruz. O zaman neden bunu değiştirmiyoruz? Çünkü canımız bunu istemiyor. Bu durumda sorun psikolojik mi acaba demek insanın aklına geliyor. Hayatın çok basit ve kolay olması bizi korkutuyor olabilir mi? Şimdiye kadar bana insanlar dışında herhangi bir sorun üreten veya dayatan bir şeyle karşılaşmadım. Hiçbir şey bana acele et diye istekte veya dayatmada bulunmadı. Her şey sakin ve kıvamında sadece biz insanlar kaynıyoruz. Sonrada neden böyle diye yakınıyoruz. Bence biz zekamıza haddinden fazla güveniyoruz. Bu da iyi bir şey değildir. Bunun yerine Yüce Allaha güvensek ve sığınsak daha iyi ve mantıklıdır. Sonrası içinse çok hayırlı olacaktır. Diğer yandan insan evrenin işçisidir. Yani ister istemez her işe her tarafa koşturmak zorundadır. Bu çerçevede bakıldığında insana ve canlılara acımamak için çok zalim olmak gerek. Çünkü öyle bir yükün altındadır ki bunu anlamak veya tahmin etmek imkânsızdır. Böyle bir çaresizlikte yüce Allah bize bir güneş gibi umut kaynağı oluyor. Bu da her türlü sorunu çözmemize yardımcı olacaktır. Tek şart Allaha sığınmaktır. Bundan da daha mantıklı ne olabilir ki? Yeni doğan bir bebek ilk günler öylece sesiz ve sakin yatıyor. Bu sakinlik birkaç hafta içinde bitiyor. Bebek biraz güç topladıktan sonra hemen hareketlenmeye, sağa sola dönmeye çalışıyor. Bu acele ve çaba neden? Bu durum şüphesiz böyle olması gerekiyor. Zaten buna karşı gelmemiz hem mantık dışı hem de bize bir fayda sağlamayacaktır. Bedenimiz hareket etmek zorunda. Aynı şekilde zihnimiz de kendi çapında her zaman meşgul olmak zorundadır. Ruhumuz içinde aynı durum geçerlidir. Bir bütün olarak yaşamımız boyunca sürekli meşgul ve koşuşturma içindeyiz. Bu üçlü yapımızı yani bedensel, zihinsel ve ruhsal olarak bir örnekle anlatmak gerekirse eğer, üç insana benzetebiliriz. Bunların üçü de aynı şeyi istiyor mutluluk ve özgürlük. Bunların yolu ve hedefi birdir. Ama farklı yapıları vardır. Bundan kaynaklı çelişki ve istekleri de vardır. Bu üçünün tam olarak mutlu ve özgür olması için aynı çizgi de yürümeleri gerekiyor. Hemde aynı hizada. Bu da bir sürü çelişkiden dolayı gerçekleşmesi çok zordur. İşte en büyük sorunda buradadır. Bu durum sağlanınca mutlu oluyoruz. Ama sağlanmadığı sürece ömür boyu koşturmak zorunda kalıyoruz. İnsanın mutlu olması için bir sürü engel olduğu gibi bir sürüde kolaylık vardır. Bu kolaylıklardan faydalanmak için önce insanın kendisini tanıması ve aşması gerekiyor. Bu noktaya gelene kadar hayatımız bize biz hayatımıza yabancıyız. Bu yabancılaşma sorununun önünde iki ana engel vardır. Birincisi biz kendimiziz. İkincisi dışımızda olan her şeydir. Aslında bu ana iki etken bir tanesidir. Eğer bir şekilde bu noktaya gelebilirsek sorunu anlamış olacağız. Anladıktan sonra ne biz ne de başka insanlar bize acele et diyemeyecektir. Çünkü buna gerek olmayacaktır. Yaşamımızda acele ediyoruz çünkü anlamıyoruz. Anlasaydık acele etmeyecektik. Çünkü bunun saçma olduğunu anlardık. Bu dünyada hiçbir şey esas olarak kaçmaz. Tek bir istisna dışında, o da dürüst olmaktır. Yani başta kendimize ve Allaha karşı dürüst isek hiçbir şey kaçmaz. Tam tersine olumlu durumlar bize doğru gelir. Aksi takdirde istediğimiz kadar acele edelim bize pek bir fayda sağlamayacaktır. Ama zararı çok olabilir. Dürüstlük öyle sanıldığı gibi basit bir şey değildir. Görünen ve görünmeyen her türlü engel ancak ve ancak yüce Allah’ın yardımıyla aşılabilir. Bu yardımdan faydalanmak için başta yüce Allah’a, kendimize, diğer insanlara, canlılara ve doğaya karşı dürüst olmak zorundayız. Böylece kendi psikolojik sorunlarımızı aşabiliriz. Hayatta gerçek gözlerle bakıp çok mutlu ve huzurlu Yaşamımıza devam edebiliriz. Bu şekilde dünya sınavını belki de en az zararla bitirebiliriz. Bunun önünde ki en büyük engel insanın kendisidir. Yani dürüst olmaktan en büyük faydayı biz kendimiz sağlayacağız. Ama günlük yaşama baktığım zaman çok değişik durumlar görüyorum. İşte bunlar bizi yanıltıyor. Bazı insana göre çıkar demek. Kendini düşünmektir yani bencillik. Bu şekilde fayda sağlayacağını düşünüyor. Bu çok yanlış bir düşünce şeklidir. Kişiye herhangi bir fayda sağlayamayacağı gibi sadece zararı dokunacaktır. Çünkü kendisine iyilik değil kötülük yapıyor. Tabii ki her şey bu kadar basit değildir. Yani çıkarcılıkla çok büyük servet kazanabiliriz. Hayatımızı en iyi şekilde yaşama ve yönetme şansımız olacaktır. Aslında geçici veya anlık düşündüğümüzde çıkarcılık gibi yararlı hiçbir iş yoktur. Fakat işin özünde geçici veya anlık hiçbir durum yoktur. Bunu doğrulayacak herhangi bir bilgi ve tecrübem yok. Bu yüzden insanlara kendi çıkarınıza bakın gerisini düşünmeyin diyemem. Bu hiçbir şekilde dürüstlüğe girmez. Artı insanlara büyük zararı dokunacağını bile bile tavsiye etmek büyük bir vicdansızlık olacaktır. Başka da bir sürü sorunu da beraberinde getirecektir. Ben elimden geldiği kadar dürüst olmaya çalıştım. Bundan büyük kazançlar elde ettim. Aksini başkalarına tavsiye etmek iki yüzlülüktür öyle değil mi. Bana göre hem bu dünyada hem ahirette kazançlı çıkmanın en güzel ve kolay yolu dürüst olmaktır. Dürüst olduğumuz için hiçbir insan bize ödül vermeyecektir. Buna kesin gözüyle bakabiliriz. Ama yüce Allah bize hak ettiğimiz ödülü vereceğine ben kendimce eminim. Benim şahsen böyle konularda hiçbir şüphem yoktur. Dürüstlük çoğu zaman insana kaybettirir deyim yerindeyse ömür tüketir. Buna karşı elimizde koca bir hiç olur. Zaten her dürüst olan hemen kazansaydı. Herkes sadece dürüst olacaktı öyle değil mi? Ama bu istenen bir durum değildir. Dünyada bin bir çeşit bilgi, deneyim, olay, durum vardır. Bunların hepsinin önünü kapatmak mantıklı bir iş olmasa gerek. Çünkü aksi takdirde bu kadar farklı durum ve an çeşidi neden var ve işlevini yapmıyor sorusu kafamızda dolaşacaktı. Farklılık dünyanın var olmasıyla ilgili bir durumdur. Sadece bir ekmek çeşidi yok veya yemek çeşidi yok. Meyve sebze içinde durum aynısıdır. Tabii ki iş bunlarla bitmiyor. Dünyanın var olması, devamını sağlaması aynı şekilde sonuca bağlanması farklılıklara dayanıyor. Bu konular sonsuzdur. Biz insanları aşıyor. Bir insan olarak her şeyi veya çok şeyi bilmek gerekmiyor. Bütün bu konuların en kolay yolu dürüstlüktür. Bir insan kendisini aşan bilgilere ulaşamaz. Sakıncalı yollarla ulaşmışsa bu bilgilileri iyilik yolunda kullanmalıdır. Yoksa kendisi için zor durumlar meydana gelebilir. Geldiğinde bu durumlardan kaçamaz. Yani demek istediğim ister az isterse çok bilgiye sahip olun. Eğer Allah’ın sevdiği bir kul iseniz. Her hâlükârda dürüst olurdunuz. Bu arada dürüst olan her insan bence kesinlikle kazanacaktır. Yani hayatımızı mal mülk peşinde veya bilgi peşinde koşuşturmaya gerek yoktur. Bu demek değildir ki çabalamayın veya çalışmayın. Tam aksine daha çok çabalayın daha çok çalışın ki kendinizde bazı bilgi ve tecrübeleri kazanın. Ben burada ne kadar yazsam da diğer insanlar için yeterli olmayacaktır. Her insan kendi doğrusunu bulmak zorundadır. Bu insanların görevidir. Doğruyu bilmeyen yanlışı bilemez. Çok düşünerek sorunlar çözülür mü? Bence hayır. Buna karşı çok dürüst olursak sorunlar çözülebilir. Her sorunda veya zorda kaldığımızda ister istemez düşünüyoruz. Acaba bu sorunları nasıl aşabilirim diye. Sorunlarla baş etmek çok zor bir iştir. Fakat her sorunu düşünce gücü üzerinden çözemeyiz. Örneğin bir yere gitmek istiyorsak ayaklarımızı ve bedenimizi hareket ettirmeliyiz. Düşünerek bu işi nasıl yapabiliriz ki? Dünya ortamında kısıtlı imkânlar söz konusudur. Hayatımız zincirleme esasına dayanıyor. Yani bir sorun bitmeden diğeri başlar. Bunun için Allah bize sadece Zekâ değil başka imkânlarda vermiştir. Bunlar ruhumuzdan kaynaklanan çözüm yolları. Ayrıca sabır, vicdan, anlayış, af etmek gibi etkenlerdir. Bunlar nasıl kullanılır ne zaman kullanılır? Kişi kendisi bunları bilmelidir. Bütün bunları bilmeden acele etmek veya düşünce gücüne yüklenmek mantıklı bir iş değildir. Düşünce gücü böyle durumlarda bedene benzer. Yani kendisini aşan yükler yükleyemezsiniz. Bu gibi durumlarda başka sorunlar bize üretecektir. Bu yüzden bu gibi durumlara dikkat etmekte fayda vardır. İnsan yapısı gereği aceleye gelemez. Bedenimizi acele hareket ettirirsek yoruluruz. Çok yormuşsak veya zorlamışsak hasta olabilir veya kendimizi incitebiliriz. Ruhsal yapımız içinde aynı durumlar geçerlidir. Çok yüklenme olduğunda bir sürü sorun çıkabilir. Psikolojik sorunlar gibi. Yani biz insanlar yapımız gereği aceleye gelemeyiz. Ben böyle bir isteğin yaratıcıdan gelebileceğini sanmıyorum. Çünkü zaten Allah bizim sınırlı imkânlarımız olduğunu biliyor. O zaman nasıl ve neden mecbur acele etmek zorunda kalıyoruz. Bu sorunun cevabı beş harflidir. İNSAN! İnsan yapısı nedeniyle acele etmeye gelemez. Daha iyi anlaşılması için yine parça halinde konuya değinelim. Örneğin insan bedeni ne kadar yük kaldırabilir? Veya ne kadar hızlı çalışabilir? Çok kısıtlı imkânları var öyle değil mi? Zaten bu yüzden ilk an dan itibaren çeşitli yol ve imkânlar yaratmaya çalışmıştır. Düşünce yapısı içinde aynı durum geçerlidir. Ruhsal yapımızda bunlara dahildir. Var sayalım ki çok acil bir sorun çözülmeyi bekliyor. Sizce en hızlı bu sorunu nasıl çözebiliriz? Bedenimizle mi? Zekamızla mı? Yoksa ruhumuzla mı? Öyle sanıyorum ki büyük çoğunluğumuz beden üzerinden sorunu çözmeye çalışacaktır. Bunun ilk seçenek olmasının sebebi sadece küçüklüğümüzden beri gelen bir alışkanlıktır. Düşünce ve ruh karar belirtmese beden mecbur sorunu kendi imkânlarıyla çözmeye çalışır. İnsanın Zekâsı ve ruhu dururken bedeni kullanmak mantıklı bir iş değildir. Beden bir nevi Zekâ ve ruhun oyuncağı veya hizmetçisidir. Var olan sorunların hedefi kesinlikle beden değildir. Birçok nedenden dolayı sorunları Zekamızla ve ruhumuzla çözmeliyiz. Zaten doğabilecek ödül ve cezadan bunlar nasibini alacaktır. Konu anlaşıldı öyle değil mi? Bedenimiz üzerinden esas sorunlar çok zor çözülür. Bu yüzden zekamızı ve Ruhumuzu ata bindirir gibi bedenimize bindirmemeliyiz. Bence acele etme sorunun esas kaynağı budur. Yani bedenimiz bu iş için uygun değildir. Şöyle bir örnekle bu konuyu daha iyi anlayalım. Varsayalım ki çok yük taşımam lazım. Aynı zamanda çok hızlı olmam gerek. Sizce bu iş için bir bisiklet uygun mu? Cevabınız kesinlikle hayırdır öyle değil mi? Madem ki hayır neden her zaman bisikleti bu iş için kullanıyoruz. Yani bedenimizi. Bu acele etme işi veya stres gibi konular bedenimize fazla yüklendiğimizden dolayı oluyor. Bu yüzden hem hayatta ilerleyemiyoruz. Hem de hayatımızdan bir tat alamıyoruz. Artı sorunları da çözemiyoruz. Bu dünyada hareket etmek için bedenimize ihtiyacımız var. Beden olmasa Zekâ ve ruh hangi işimize yarar? Acele etmeyin sakin olun. Her sorunun anahtarı ya zekamızda ya da ruhumuzdadır. Ama asla bedenimizde değildir. Bunu unutmamakta fayda var.